|
| 1. | Tâ Sîn Mîm. |
| 2. | Bunlar, apaçık Kitab’ın âyetleridir. |
| 3. | Ey Muhammed! Mü’min olmuyorlar diye âdeta kendini helâk edeceksin! |
| 4. | Biz dilesek, onlara gökten bir mucize indiririz de, ona boyun eğmek zorunda kalırlar. |
| 5. | Rahmân’dan kendilerine gelen her yeni öğütten mutlaka yüz çevirirler. |
| 6. | Onlar (Allah’ın âyetlerini) yalanladılar, fakat alay edegeldikleri şeylerin haberleri başlarına gelecek. |
| 7. | Yeryüzüne bakmazlar mı, orada her türden nice güzel ve yararlı bitkiler bitirdik. |
| 8. | Şüphesiz bunlarda (Allah’ın varlığına) bir delil vardır, ama onların çoğu inanmamaktadırlar. |
| 9. | Şüphesiz senin Rabbin, elbette mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir. |
| 10. | (10-11) Hani Rabbin, Mûsâ’ya; “Zalimler topluluğuna, Firavun’un kavmine git! Başlarına geleceklerden hâlâ korkmuyorlar mı?” diye seslenmişti. |
| 11. | (10-11) Hani Rabbin, Mûsâ’ya; “Zalimler topluluğuna, Firavun’un kavmine git! Başlarına geleceklerden hâlâ korkmuyorlar mı?” diye seslenmişti. |
| 12. | Mûsâ, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Muhakkak ki ben, beni yalanlamalarından korkuyorum.” |
| 13. | “Göğsüm daralır. Akıcı konuşamam. Onun için, Hârûn’a da peygamberlik ver (ve onu bana yardımcı yap).” |
| 14. | “Bir de onlara karşı ben suçlu durumundayım. Bu yüzden onların beni öldürmelerinden korkarım.” |
| 15. | Allah dedi ki, “Hayır, korkma! Mucizelerimizle gidin. Çünkü biz sizinle beraberiz, (her şeyi) işitmekteyiz.” |
| 16. | “Firavun’a gidin ve deyin: “Şüphesiz biz âlemlerin Rabbinin elçisiyiz”, |
| 17. | “İsrailoğullarını bizimle beraber gönder.” |
| 18. | Firavun, şöyle dedi: “Seni biz küçük bir çocuk olarak alıp aramızda büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirdin.” |
| 19. | “(Böyle iken) sen o yaptığın işi yaptın (adam öldürdün). Sen nankörlerdensin.” |
| 20. | Mûsâ, şöyle dedi: “Ben onu, o vakit kendimi kaybetmiş bir hâlde iken (istemeyerek) yaptım.” |
| 21. | “Sizden korktuğum için de hemen aranızdan kaçtım. Derken, Rabbim bana hüküm ve hikmet bahşetti de beni peygamberlerden kıldı.” |
| 22. | “Senin başıma kaktığın bu nimet (gerçekte) İsrailoğullarını köleleştirmen(in neticesi)dir.” |
| 23. | Firavun, “Âlemlerin Rabbi de nedir?” dedi. |
| 24. | Mûsâ, “O, göklerin ve yerin ve her ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. Eğer gerçekten inanırsanız bu böyledir.” |
| 25. | Firavun, etrafındakilere (alaycı bir ifade ile) “dinlemez misiniz?” dedi. |
| 26. | Mûsâ, “O, sizin de Rabbiniz, geçmiş atalarınızın da Rabbidir” dedi. |
| 27. | Firavun, “Bu size gönderilen peygamberiniz, şüphesiz delidir” dedi. |
| 28. | Mûsâ, “O, doğunun da batının da ve ikisi arasındaki her şeyin de Rabbidir. Eğer düşünüyorsanız bu, böyledir” dedi. |
| 29. | Firavun, “Eğer benden başka bir ilâh edinirsen, andolsun seni zindana atılanlardan ederim.” |
| 30. | Mûsâ, “Sana apaçık bir delil getirmiş olsam da mı?” dedi. |
| 31. | Firavun, “Doğru söyleyenlerden isen haydi getir onu,” dedi. |
| 32. | Bunun üzerine Mûsâ, asasını attı, bir de ne görsünler, asa açıkça kocaman bir yılan olmuş. |
| 33. | Elini koynundan çıkardı, bir de ne görsünler, bakanlara bembeyaz olmuş. |
| 34. | Firavun, çevresindeki ileri gelenlere, “Şüphesiz bu, bilgin bir sihirbazdır” dedi. |
| 35. | “Sizi, yaptığı sihirle, yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne dersiniz?” |
| 36. | Dediler ki: "Onu ve kardeşini alıkoy. Şehirlere de toplayıcı adamlar gönder." |
| 37. | “Sana bütün usta sihirbazları getirsinler.” |
| 38. | Böylece sihirbazlar, belli bir günün belirlenen bir vaktinde bir araya getirildiler. |
| 39. | İnsanlara da “Siz de toplanır mısınız?” denildi. |
| 40. | “Umarız, üstün gelirlerse sihirbazlara uyarız” (dediler.) |
| 41. | Sihirbazlar gelince, Firavun’a, “Eğer biz üstün gelirsek, gerçekten bize bir mükâfat var mı?” dediler. |
| 42. | Firavun, “Evet, hem o takdirde mutlaka bana yakın kimselerden olacaksınız” dedi. |
| 43. | Mûsâ onlara, “Hadi ortaya atacağınız şeyi atın” dedi. |
| 44. | Bunun üzerine onlar iplerini ve değneklerini attılar ve “Firavun’un gücüyle elbette bizler üstün geleceğiz” dediler. |
| 45. | Mûsâ da asasını attı. Bir de ne görsünler, asa onların düzdükleri sihir takımlarını yutuyor. |
| 46. | Bunun üzerine sihirbazlar derhal secdeye kapandılar. |
| 47. | “Âlemlerin Rabbine inandık” dediler. |
| 48. | “Mûsâ’nın ve Hârûn’un Rabbi’ne.” |
| 49. | Firavun, “Ben size izin vermeden ona inandınız ha? Mutlaka o, size sihri öğreten büyüğünüzdür. Yakında bilip göreceksiniz siz! Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi asacağım” dedi. |
| 50. | Sihirbazlar şöyle dediler: “Zararı yok, mutlaka Rabbimize döneceğiz.” |
| 51. | “(Burada) ilk inananlar biz olduğumuz için şüphesiz Rabbimizin, hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz.” |
| 52. | Biz Mûsâ’ya, “Kullarımı geceleyin yola çıkar, muhakkak ki takip edileceksiniz” diye vahyettik. |
| 53. | Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi. |
| 54. | Dedi ki, “Bunlar pek az ve önemsiz bir topluluktur.” |
| 55. | “Şüphesiz onlar bize öfke duyuyorlar.” |
| 56. | “Ama biz uyanık ve tedbirli bir topluluğuz.” |
| 57. | (57-58) Biz de Firavun’un kavmini bahçelerden, pınar başlarından, servetlerden ve iyi bir konumdan çıkardık. |
| 58. | (57-58) Biz de Firavun’un kavmini bahçelerden, pınar başlarından, servetlerden ve iyi bir konumdan çıkardık. |
| 59. | İşte böyle yaptık ve onlara, İsrailoğullarını mirasçı kıldık. |
| 60. | Firavun ve adamları gün doğarken onları takibe koyuldular. |
| 61. | İki topluluk birbirini görünce Mûsâ’nın arkadaşları, “Eyvah yakalandık” dediler. |
| 62. | Mûsâ, “Hayır! Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir” dedi. |
| 63. | Bunun üzerine Mûsâ’ya, “Asan ile denize vur” diye vahyettik. Deniz derhal yarıldı. Her parçası koca bir dağ gibiydi. |
| 64. | Ötekileri de oraya yaklaştırdık. |
| 65. | Mûsâ’yı ve beraberindekilerin hepsini kurtardık. |
| 66. | Sonra ötekileri suda boğduk. |
| 67. | Bunda şüphesiz bir ibret vardır. Ama pek çokları iman etmiş değillerdi. |
| 68. | Şüphesiz ki senin Rabbin elbette mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir. |
| 69. | Ey Muhammed! Onlara İbrahim’in haberini de oku. |
| 70. | Hani o, babasına ve kavmine, “Neye tapıyorsunuz?” demişti. |
| 71. | “Putlara tapıyoruz ve onlara tapmağa devam edeceğiz” demişlerdi. |
| 72. | İbrahim, dedi ki: “Onlara yalvardığınızda sizi işitiyorlar mı?” |
| 73. | “Yahut size fayda veya zararları dokunur mu?” |
| 74. | “Hayır, ama biz babalarımızı böyle yaparken bulduk” dediler. |
| 75. | (75-76) İbrahim, şöyle dedi: “Sizin ve geçmiş atalarınızın taptığı şeyleri gördünüz mü?” |
| 76. | (75-76) İbrahim, şöyle dedi: “Sizin ve geçmiş atalarınızın taptığı şeyleri gördünüz mü?” |
| 77. | “Şüphesiz onlar benim düşmanımdır. Ancak âlemlerin Rabbi olan Allah, dostumdur.” |
| 78. | “O, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir.” |
| 79. | “O, bana yediren ve içirendir.” |
| 80. | “Hastalandığımda da O bana şifa verir.” |
| 81. | “O, benim canımı alacak ve sonra diriltecek olandır.” |
| 82. | “O, hesap gününde, hatalarımı bağışlayacağını umduğumdur.” |
| 83. | “Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat.” |
| 84. | “Sonra gelecekler arasında beni doğrulukla anılanlardan kıl.” |
| 85. | “Beni Naîm cennetinin varislerinden eyle.” |
| 86. | “Babamı da bağışla. Çünkü o gerçekten yolunu şaşıranlardandır.” |
| 87. | “(Kulların) diriltilecekleri gün beni utandırma!” |
| 88. | “O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!” |
| 89. | “Allah’a arınmış bir kalp ile gelen başka.” |
| 90. | Cennet, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılacak. |
| 91. | (91-93) Cehennem de azgınlara gösterilecek ve onlara, “Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?” denilecek. |
| 92. | (91-93) Cehennem de azgınlara gösterilecek ve onlara, “Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?” denilecek. |
| 93. | (91-93) Cehennem de azgınlara gösterilecek ve onlara, “Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?” denilecek. |
| 94. | (94-95) Artık onlar ve o azgınlar ile İblis’in askerleri hepsi birden tepetakla oraya atılırlar. |
| 95. | (94-95) Artık onlar ve o azgınlar ile İblis’in askerleri hepsi birden tepetakla oraya atılırlar. |
| 96. | Orada onlar taptıklarıyla çekişerek şöyle derler: |
| 97. | “Allah’a andolsun! Biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.” |
| 98. | “Çünkü sizi, âlemlerin Rabbi ile bir tutuyorduk.” |
| 99. | “Bizi ancak (önderlerimiz olan) suçlular saptırdı.” |
| 100. | “İşte bu yüzden bizim şefaatçilerimiz yok.” |
| 101. | “Candan bir dostumuz da yok.” |
| 102. | “Keşke (dünyaya) bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak.” |
| 103. | Elbet bunda bir ibret vardır. Onların çoğu iman etmiş değillerdi. |
| 104. | Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi olandır, çok merhametli olandır. |
| 105. | Nûh’un kavmi de Peygamberleri yalanladı. |
| 106. | Hani kardeşleri Nûh, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” |
| 107. | “Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” |
| 108. | “Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” |
| 109. | “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.” |
| 110. | “O hâlde, Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin!” |
| 111. | Dediler ki: “Sana hep aşağılık kimseler uymuş iken, biz hiç sana inanır mıyız?” |
| 112. | Nûh, şöyle dedi: “Onların yaptıklarına dair benim ne bilgim olabilir?” |
| 113. | “Onların hesaplarını görmek ancak Rabbime aittir. Bir anlayabilseniz!” |
| 114. | “Ben inananları kovacak değilim.” |
| 115. | “Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.” |
| 116. | Dediler ki: “Ey Nûh! (Bu işten) vazgeçmezsen mutlaka taşlananlardan olacaksın!” |
| 117. | Nûh, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Kavmim beni yalanladı.” |
| 118. | “Artık onlarla benim aramda sen hükmet. Beni ve benimle birlikte olan mü’minleri kurtar.” |
| 119. | Derken biz onu ve beraberindekileri dolu geminin içinde (taşıyıp) kurtardık. |
| 120. | Sonra da geride kalanları suda boğduk. |
| 121. | Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir. |
| 122. | Şüphesiz senin Rabbin mutlak güç sahibi olandır, çok merhametli olandır. |
| 123. | Âd kavmi de peygamberleri yalanladı. |
| 124. | Hani kardeşleri Hûd, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” |
| 125. | “Şüphesiz ben, size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” |
| 126. | “Öyle ise Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” |
| 127. | “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.” |
| 128. | “Siz her yüksek yere bir alamet bina yapıp boş şeylerle eğleniyor musunuz?” |
| 129. | “İçlerinde ebedî yaşama ümidiyle sağlam yapılar mı ediniyorsunuz?” |
| 130. | “Tutup yakaladığınız zaman zorbaca yakalarsınız.” |
| 131. | “Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” |
| 132. | (132-134) “Bildiğiniz her şeyi size veren, size hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar veren Allah’a karşı gelmekten sakının.” |
| 133. | (132-134) “Bildiğiniz her şeyi size veren, size hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar veren Allah’a karşı gelmekten sakının.” |
| 134. | (132-134) “Bildiğiniz her şeyi size veren, size hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar veren Allah’a karşı gelmekten sakının.” |
| 135. | “Çünkü ben, sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum.” |
| 136. | Dediler ki: “Sen ister öğüt ver, ister öğüt verenlerden olma, bize göre birdir.” |
| 137. | “Bu, öncekilerin geleneklerinden başka bir şey değildir.” |
| 138. | “Biz azaba uğratılacak da değiliz.” |
| 139. | Böylece onlar Hûd’u yalanladılar. Biz de bu yüzden onları helâk ettik. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir. |
| 140. | Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır. |
| 141. | Semûd kavmi de Peygamberleri yalanladı. |
| 142. | Hani kardeşleri Salih, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” |
| 143. | “Ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” |
| 144. | “Öyle ise Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin!” |
| 145. | “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.” |
| 146. | (146-148) “Siz buradaki bahçelerde, pınar başlarında, ekinlerde, meyveleri olgunlaşmış hurmalıklarda güven içinde bırakılacak mısınız?” |
| 147. | (146-148) “Siz buradaki bahçelerde, pınar başlarında, ekinlerde, meyveleri olgunlaşmış hurmalıklarda güven içinde bırakılacak mısınız?” |
| 148. | (146-148) “Siz buradaki bahçelerde, pınar başlarında, ekinlerde, meyveleri olgunlaşmış hurmalıklarda güven içinde bırakılacak mısınız?” |
| 149. | “Bir de dağlardan ustalıkla evler yontuyorsunuz.” |
| 150. | “Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” |
| 151. | (151-152) “Yeryüzünde ıslaha çalışmayıp fesat çıkaran haddi aşmışların emrine itaat etmeyin.” |
| 152. | (151-152) “Yeryüzünde ıslaha çalışmayıp fesat çıkaran haddi aşmışların emrine itaat etmeyin.” |
| 153. | Dediler ki: “Sen ancak büyülenmişlerdensin.” |
| 154. | “Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi bize bir mucize getir.” |
| 155. | Salih, şöyle dedi: “İşte bir dişi deve! Onun (belli bir gün) su içme hakkı var, sizin de belli bir gün su içme hakkınız vardır.” |
| 156. | “Sakın ona bir kötülük dokundurmayın. Yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalar.” |
| 157. | Derken onu kestiler, fakat pişman oldular. |
| 158. | Böylece onları azap yakaladı. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir. |
| 159. | Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır. |
| 160. | Lût’un kavmi de peygamberleri yalanladı. |
| 161. | Hani kardeşleri Lût, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” |
| 162. | “Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” |
| 163. | “Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” |
| 164. | “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.” |
| 165. | (165-166) “Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten haddi aşan bir topluluksunuz.” |
| 166. | (165-166) “Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten haddi aşan bir topluluksunuz.” |
| 167. | Dediler ki: “Ey Lût! (İşimize karışmaktan) vazgeçmezsen mutlaka (şehirden) çıkarılanlardan olacaksın!” |
| 168. | Lût, şöyle dedi: “Şüphesiz ben sizin yaptığınız bu çirkin işe kızanlardanım.” |
| 169. | “Ey Rabbim! Beni ve ailemi onların yaptıkları çirkin işten kurtar.” |
| 170. | (170-171) Bunun üzerine biz de onu ve geri kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın hariç bütün ailesini kurtardık. |
| 171. | (170-171) Bunun üzerine biz de onu ve geri kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın hariç bütün ailesini kurtardık. |
| 172. | Sonra diğerlerini helâk ettik. |
| 173. | Onların üzerine bir yağmur (gibi taş) yağdırdık. (Başlarına gelecekler konusunda) uyarılanların yağmuru ne kadar da kötü idi! |
| 174. | Şüphesiz bunda büyük bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir. |
| 175. | Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır. |
| 176. | Eyke halkı da peygamberleri yalanladı. |
| 177. | Hani Şu’ayb, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” |
| 178. | “Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” |
| 179. | Artık, Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. |
| 180. | “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.” |
| 181. | “Ölçüyü tam yapın. Eksik verenlerden olmayın.” |
| 182. | “Doğru terazi ile tartın.” |
| 183. | “İnsanların mallarını ve haklarını eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.” |
| 184. | “Sizi ve önceki nesilleri yaratana karşı gelmekten sakının.” |
| 185. | Onlar şöyle dediler: “Sen ancak büyülenmişlerdensin.” |
| 186. | “Sen sadece bizim gibi bir insansın. Biz senin yalancılardan olduğunu sanıyoruz.” |
| 187. | “Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi gökten üzerimize bir parça düşür.” |
| 188. | Şu’ayb, “Rabbim, yaptıklarınızı en iyi bilendir” dedi. |
| 189. | Onlar Şu’ayb’ı yalanladılar. Derken gölge gününün azabı onları yakaladı. Şüphesiz o, büyük bir günün azabı idi. |
| 190. | Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir. |
| 191. | Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır. |
| 192. | Şüphesiz bu Kur’an, âlemlerin Rabbi’nin indirmesidir. |
| 193. | (193-195) Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir. |
| 194. | (193-195) Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir. |
| 195. | (193-195) Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir. |
| 196. | Şüphesiz bu (Kur’an’ın indirileceği) öncekilerin kitaplarında da vardı. |
| 197. | İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi, onlar (Mekke müşrikleri) için bir delil değil midir? |
| 198. | (198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik ve o da bunu kendilerine okusaydı, yine buna inanmazlardı. |
| 199. | (198-199) Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik ve o da bunu kendilerine okusaydı, yine buna inanmazlardı. |
| 200. | İşte böylece biz onu (Kur’an’ı) suçluların kalbine soktuk. |
| 201. | (201-203) Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, “Bize mühlet verilmez mi?” demedikçe, ona inanmazlar. |
| 202. | (201-203) Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, “Bize mühlet verilmez mi?” demedikçe, ona inanmazlar. |
| 203. | (201-203) Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, “Bize mühlet verilmez mi?” demedikçe, ona inanmazlar. |
| 204. | Bizim azabımızın çabuklaşmasını mı istiyorlar? |
| 205. | Ey Muhammed! Ne dersin; biz onları yıllarca (dünya nimetlerinden) yararlandırsak, |
| 206. | Sonra da kendilerine tehdit edildikleri şey gelse, (hâlleri nice olurdu?) |
| 207. | (Dünyada) yararlandırıldıkları şeyler onlara fayda sağlamazdı. |
| 208. | Biz, hiçbir memleketi uyarıcıları olmadıkça helâk etmedik. |
| 209. | Bu, bir hatırlatmadır. Biz zalim değiliz. |
| 210. | O Kur’an’ı şeytanlar indirmemiştir. |
| 211. | Zaten bu onların harcı değildir, buna güçleri de yetmez. |
| 212. | Çünkü onlar (vahyi) işitmekten uzaklaştırılmışlardır. |
| 213. | Öyle ise sakın Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun! |
| 214. | (Önce) en yakın akrabanı uyar. |
| 215. | Mü’minlerden sana uyanlara kanatlarını indir. |
| 216. | Eğer sana karşı gelirlerse, “Şüphesiz ben sizin yaptığınız şeylerden uzağım” de. |
| 217. | (217-219) Namaza kalktığında, seni ve secde edenler arasında dolaşmanı gören; mutlak güç sahibi, çok merhametli olan Allah’a tevekkül et. |
| 218. | (217-219) Namaza kalktığında, seni ve secde edenler arasında dolaşmanı gören; mutlak güç sahibi, çok merhametli olan Allah’a tevekkül et. |
| 219. | (217-219) Namaza kalktığında, seni ve secde edenler arasında dolaşmanı gören; mutlak güç sahibi, çok merhametli olan Allah’a tevekkül et. |
| 220. | Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. |
| 221. | Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi? |
| 222. | Onlar, her günahkâr yalancıya inerler. |
| 223. | Bunlar da şeytanlara kulak verirler. Onların çoğu ise yalancıdır. |
| 224. | Şairlere ise haddi aşan azgınlar uyarlar. |
| 225. | (225-226) Görmez misin ki onlar, her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar ve yapmadıkları şeyleri söylerler. |
| 226. | (225-226) Görmez misin ki onlar, her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar ve yapmadıkları şeyleri söylerler. |
| 227. | Ancak iman edip salih amel işleyen, Allah’ı çok anan ve haksızlığa uğratıldıktan sonra öçlerini alanlar başka. Zulmedenler hangi akıbete uğrayacaklarını göreceklerdir. |