|
| 1. | Tâ, Sîn, Mîm. |
| 2. | Bu ayetler, sıhhatı apaçık olan Kur’an’ın âyetleridir. |
| 3. | Ey Rasûlüm, Kureyş halkı) iman etmiyecekler diye, kederden nerde ise, nefsine kıyacaksın. |
| 4. | Biz eğer dilersek, onların üzerine gökten bir ayet (iman etmelerini gerektirecek bir delâlet) indiriveririz de ona boyunları eğile kalır (artık hiç biri isyan etmez). |
| 5. | Kendilerine, Rahman’dan yeni bir öğüt her geldikçe, muhakkak ondan yüz çevirici olmuşlardır. |
| 6. | Onlar, ısrarla Peygamberi ve Kur’an’ı yalanladılar. Fakat o istihza ettikleri Kur’an’ın dehşetli (azab) haberi kendilerine yakında gelecektir. (Bedir savaşında veya kıyamette perişan olacaklardır). |
| 7. | (O kâfirler), yeryüzüne bakmadılar mı? Her çift ve çeşit iyi nebattan orada nicelerini bitirmişizdir!... |
| 8. | Şüphesiz ki bu nebatları bitirmekte (Allah’ın kudretine, merhamet ve nimetinin genişliğine delâlet eden) bir alâmet vardır. Bununla beraber onların çoğu mümin olmadılar. |
| 9. | Muhakkak ki senin Rabbin Azîzdir (kâfirlerden intikam almaya kâdirdir), Rahîm’dir (Müminlere merhametlidir). |
| 10. | Bir vakit Rabbin, Mûsa’ya şöyle buyurmuştu: “- Git o zalimler kavmine; |
| 11. | Firavun kavmine. Hâlâ (küfürden) sakınmıyacaklar mı?” |
| 12. | Mûsa dedi ki: “ - Rabbim! Doğrusu onların beni tekzib etmelerinden korkuyorum. |
| 13. | Hem (beni tekzib etmelerinden) canım sıkılır, dilim açılmaz. Onun için Hârun’a da peygamberlik ver (ve onu tebliğ için bana arkadaş yap). |
| 14. | Bir de (Kıptî’yi öldürdüğümden) onların üzerimde bir kısas davası var, bundan dolayı korkarım ki, hemen beni öldürürler.” |
| 15. | Allah şöyle buyurdu: “ -Hayır, ikiniz de mucizelerimizle hemen gidin. Muhakkak ki biz sizinle beraberiz, işiticileriz. |
| 16. | Haydin Firavun’a gidin de deyin ki: Biz alemlerin Rabbinin peygamberiyiz. |
| 17. | İsrail oğullarını bizimle beraber salıver (onlara azab etme).” |
| 18. | Firavun şöyle dedi: “- Seni çocukken yanımızda büyütmedik mi? Hem de bizde, ömründen senelerce kaldın. |
| 19. | O yaptığın işi (Kıptî’yi öldürmeyi) de sen işledin; sen nankörlerdensin.” |
| 20. | Mûsa dedi ki: “- Ben bunu, o vakit cahillerden olduğum halde yaptım. |
| 21. | Sizden korkunca da içinizden hemen kaçtım. Nihayet rabbim bana peygamberlik ihsan etti ve beni peygamberlerden (sana gönderilen biri) yaptı. |
| 22. | Zahiren başıma kaktığın o nimet de, gerçekte İsrail oğullarını kendine köle edinmiş olman içindi.” |
| 23. | Firavun şöyle dedi: “- Âlemlerin Rabbi de kimdir?” |
| 24. | Mûsa dedi ki: “- O, göklerle yerin ve aralarında bulunan her şeyin Rabbidir; eğer gerçek olarak bilenlerseniz, (O’na iman ediniz).” |
| 25. | Firavun, etrafında bulunan kimselere: “-Duymuyor musunuz?” (Mûsa’nın verdiği cevab, suale karşılık değildir) dedi. |
| 26. | Mûsa dedi ki: “- O, sizin de Rabbinizdir, daha önceki atalarınızın da Rabbidir.” |
| 27. | Firavun: “- Her halde size gönderilen peygamberiniz (!) ancak bir delidir.” dedi. |
| 28. | Mûsa dedi ki: “- O doğu ile batının ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir; eğer aklınız varsa, anlarsınız.” |
| 29. | Firavun şöyle dedi: “- Yemin ederim ki, eğer benden başka bir ilâh edinirsen, mutlak ve muhakkak seni zindanda bulunan kimselerden yaparım.” |
| 30. | Mûsa dedi ki: “- Sana, peygamberliğimi apaçık isbat edecek bir delil (mucize) getirdimse de mi, (beni zindana atacaksın)?” |
| 31. | Firavun: “- Eğer doğru söyliyenlerdensen, haydi getir onu.” dedi. |
| 32. | Bunun üzerine Mûsa asâsını bırakıverdi; apaçık bir ejderha oluverdi. |
| 33. | Bir de elini çekti çıkardı; o da, bakanlara bembeyaz (nur saçan bir el) kesiliverdi. |
| 34. | Firavun, etrafındaki topluluğa dedi ki: “- Bu şüphe yok ki bilgiç bir büyücüdür; |
| 35. | Büyüsü ile, sizi, yerinizden (Mısır arazisinden) çıkarmak istiyor; şimdi ne (yapmamı) emir edersiniz?” |
| 36. | Dediler ki: “- Onu ve kardeşini tut eğle; şehirlere de toplayıcılar yolla. |
| 37. | Bütün bilgiç sihirbazları sana getirsinler.” |
| 38. | Böylece maruf bir günün tayin edilen bir vaktinde bütün sihirbazlar bir araya getirildi. |
| 39. | İnsanlara da, “– toplanmış mısınız?” denildi. |
| 40. | Eğer (büyücüler) galib gelirlerse, sanırız ki bizler, büyücülere tabi olacağız. |
| 41. | Nihayet büyücüler gelince, Firavun’a dediler ki: “- Gerçekten üstün gelirsek, muhakkak bize bir mükâfat var mı? |
| 42. | Firavun dedi ki: “-Evet (size hem mükâfat var), hem siz o vakit (kıymet ve şeref bakımından bana) muhakkak en yakın kimselerdensiniz.” |
| 43. | Mûsa büyücülere: “- Atın (ortaya), ne (marifet) atacaksanız.” dedi. |
| 44. | Onlar da hemen iplerini ve sopalarını ortaya attılar ve: “- Firavun’un izzeti hakkı için biz, şüphesiz üstün gelenleriz.” dediler. |
| 45. | Bunun üzerine Mûsa asâsını bırakıverdi; bir de ne görsünler, o, bütün uydurduklarını yutuyor! |
| 46. | Büyücüler derhal secdeye kapandılar. |
| 47. | Dediler ki: “- İman ettik âlemlerin Rabbine; |
| 48. | Mûsa ve Hârûn’un Rabbine... |
| 49. | (Firavun onlara şöyle) dedi: “- Ben size izin vermeden ona (Mûsa’ya) iman ettiniz, anlaşıldı ki o size büyü öğreten büyüğünüzmüş! O halde mutlaka yakında bileceksiniz: Muhakkak surette ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve gerçekten hepinizi asacağım.” |
| 50. | Büyücüler dediler ki: “- Zararı yok, muhakkak biz Rabbimize döneceğiz. |
| 51. | Doğrusu biz, (içinizde Mûsa’ya) iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışlayacağını ümid ederiz.” |
| 52. | Mûsa’ya da, (seneler geçtikten sonra): “-İman eden kullarımı gece yola çıkar, çünkü takib edileceksiniz” diye vahy ettik. |
| 53. | Firavun ise, şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi: |
| 54. | “-Bunlar, (Mûsa’ya iman eden İsraîloğulları), muhakkak ki (bize nisbetle) pek az bir topluluktur. |
| 55. | Fakat onlar bizi kızdırıyorlar. |
| 56. | Biz ise ihtiyatlı (silâh kuşanmış) bir topluluğuz.” (dedi). |
| 57. | Böylece Firavun’u ve kavmini çıkardık bostanlardan, pınarlardan; |
| 58. | Hazinelerden ve şerefli makamlardan... |
| 59. | İşte böyle yaptık ve onlara İsraîloğullarını mirascı kıldık. |
| 60. | Nİhayet güneş doğarken (Firavun ordusu), İsraîloğullarının arkalarına düştüler. |
| 61. | Vakta ki, iki topluluk (İsraîloğulları ile Firavun’un kıpt kavmi) birbirini görüp karşılaştı, Mûsa’nın ashabı “Yakalandık” dediler. |
| 62. | Mûsa: “- Hayır, Rabbim muhakkak benimledir, bana kurtuluş yolunu gösterecektir.” dedi. |
| 63. | Bunun üzerine Mûsa’ya: “-Asânı denize vur.” diye vahy ettik. Vurunca parçalandı, her bir parça kocaman dağ gibi oldu. |
| 64. | Ötekileri, (Firavuncuları) da buraya yanaştırdık. |
| 65. | Mûsa’yı ve beraberinde bulunanların hepsini kurtardık. |
| 66. | Sonra ötekilerini boğduk. |
| 67. | Elbette bunda bir ibret var, böyle iken (geri kalanlardan) çoğu imana gelmedi. |
| 68. | Şüphe yok ki, senin Rabbin Azîz’dir= düşmanlarından intikam alır, Rahîm’dir= müminlere çok merhametlidir. |
| 69. | (Ey Rasûlüm), Kureyş kavmine İbrahîm’in gerçek haberini de oku. |
| 70. | Hani o, babasına ve kavmine demişti ki, siz neye tapıyorsunuz? |
| 71. | Onlar da: “- Bir takım putlara tapıyoruz, bütün gün onlara ibadete devam ediyoruz.” dediler. |
| 72. | (İbrahîm, onlara) dedi ki: “-Dua ettiğiniz zaman, o putlar sizi işitiyorlar mı?” |
| 73. | Yahud size fayda veya zarar verirler mi?” |
| 74. | Dediler ki: “- Hayır (bize cevab vermezler, fayda ve zararları da dokunmaz), ancak biz, babalarımızı böyle yapıyorlar bulduk. |
| 75. | (75-76) İbrahim şöyle dedi: “- Şimdi gördünüz mü, o sizin ve geçen atalarınızın taptıklarını? |
| 76. | (75-76) İbrahim şöyle dedi: “- Şimdi gördünüz mü, o sizin ve geçen atalarınızın taptıklarını? |
| 77. | Muhakkak onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi müstesnadır. |
| 78. | O’dur ki, beni yaratıb da doğru yolu bana gösteriyor. |
| 79. | O ‘dur ki, beni yediriyor ve içiriyor. |
| 80. | Hastalandığım zaman da, O bana şifa veriyor. |
| 81. | O’dur ki, beni öldürecek ve sonra beni diriltecek. |
| 82. | O’dur ki, hesab gününde günahımın bağışlanmasını kendisinden umarım. |
| 83. | Rabbim, bana bir hikmet (ilim ve anlayış veya peygamberlik) ver ve beni salih kimselere kat. |
| 84. | Benden sonra gelecek ümmetler içinde, hayırla anılacak bana güzel bir yad kıl. |
| 85. | Beni Naîm Cennetinin varislerinden kıl. |
| 86. | Babamı da hidayete ulaştır, çünkü o sapıklardan bulunuyordu. |
| 87. | Kabirlerden diriltilecekleri gün, beni utandırma. |
| 88. | O gün ki, ne mal fayda verir, ne de oğullar... |
| 89. | Ancak Allah’a hâlis ve pâk bir kalb ile varan müstesna. |
| 90. | Cennet de takva sahiblerine yaklaştırılmıştır. |
| 91. | Cehennem ise azgınlara apaçık gösterilmiştir. |
| 92. | (92-93) Ve onlara: Allah’dan başka taptıklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı, veya kendilerini kurtarıyorlar mı? denilmekte... |
| 93. | (92-93) Ve onlara: Allah’dan başka taptıklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı, veya kendilerini kurtarıyorlar mı? denilmekte... |
| 94. | Arkasından da o kâfirlerle azgınlar cehennemin içine atılmakta, |
| 95. | İblis’in bütün askerleri de... |
| 96. | Kâfirler, putları ve öncüleriyle cehennemde çekişirlerken, birbirlerine şöyle demektedirler: |
| 97. | “-Vallahi, doğrusu biz, açık bir sapıklık içinde idik. |
| 98. | Çünkü (ey putlar), sizi âlemlerin Rabbine denk tutuyorduk. |
| 99. | Bizi ancak (kendilerine uyduğumuz bizden önceki) mücrimler sapıttı. |
| 100. | Artık bizim için ne şefaatçılar var, |
| 101. | Ne de yakın bir dost... |
| 102. | Bari bizim için geriye bir dönüş olsaydı da müminlerden olsak.” |
| 103. | Şüphesiz bu haberlerde kesin bir ibret var; öyle iken kavminin çoğu kendisine iman etmediler. |
| 104. | Muhakkak ki senin Rabbin Azîz’dir= kâfirlerden intikam alıcıdır, Rahîm’dir= müminleri çok bağışlayıcıdır. |
| 105. | Nûh kavmi, peygamberleri inkâr etti. |
| 106. | O vakit kardeşleri Nûh onlara şöyle demişti: “- Siz Allah’dan korkmaz mısınız? |
| 107. | Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. |
| 108. | Artık Allah’dan korkun ve bana itaat edin. |
| 109. | Buna karşı, ben sizden bir mükâfat da istemiyorum. Benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir. |
| 110. | O halde, Allah’dan korkun ve bana itaat edin.” |
| 111. | Onlar dediler ki: “- Arkana hep düşük kimseler takılmışken, biz sana iman eder miyiz?” |
| 112. | Nûh dedi ki: “- Onların yapmakta oldukları amellere dair benim bilgim yoktur (sadakatlarını bilmem, dış görünüşlerine bakıyorum). |
| 113. | Onların hesabı ancak Rabbime aiddir; eğer iyice düşünseydiniz bunu bilirdiniz (fakat siz cahillik yapıyor, bilmediğiniz şeyi söylüyorsunuz). |
| 114. | Hem ben müminleri koğucu değilim. |
| 115. | Ben ancak açık bir korkutucuyum.” |
| 116. | Onlar dediler ki: “- Ey Nûh! Sen eğer dediğinden vaz geçmezsen, muhakkak taşla öldürülenlerden olacaksın.” |
| 117. | Nûh şöyle dedi: “- Rabbim! Gerçekten kavmim beni tekzib etti. |
| 118. | Artık benimle onların arasındaki hükmü sen ver ve hem beni, hem de beraberimde olan müminleri kurtar.” |
| 119. | Bunun üzerine biz, onu ve beraberindekileri, o yükle dolu geminin içinde selâmete çıkardık. |
| 120. | Sonra da (gemiye binen Nûh’un) arkasından geride kalanları boğduk. |
| 121. | Muhakkak ki (onlara yaptığımız) bu işte, (geride kalanlar için) bir ibret var, öyle iken onların çoğu mümin olmadı. |
| 122. | Şüphesiz ki, senin O Rabbin Azîz’dir= kâfirleri kahreder, Rahîm’dir= müminlere çok merhametlidir. |
| 123. | Âd kavmi de gönderilen peygamberleri tekzib etti. |
| 124. | O vakit, kardeşleri Hûd peygamber onlara şöyle demişti: “- Siz Allah’dan korkmaz mısınız? |
| 125. | Gerçekten ben, size gönderilen güvenilir bir peygamberim. |
| 126. | Artık Allah’dan korkun ve bana itaat edin. |
| 127. | Buna karşı sizden bir ücret de istemiyorum; benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir. |
| 128. | Siz, her tepeye bir alâmet (köşk) bina eder eğlenir misiniz? |
| 129. | Dünyada ebedî kalacakmışsınız gibi, bir takım saraylar ve havuzlar da ediniyorsunuz? |
| 130. | Hem (ceza için) yakaladığınız vakit, merhametsizce, zorbaca yakalıyorsunuz (dövüyor, öldürüyorsunuz). |
| 131. | Artık Allah’dan korkun ve bana itaat edin. |
| 132. | Size bildiğiniz şeyleri verenden sakının; |
| 133. | Size davarlar ve oğullar verenden, |
| 134. | Bağlar ve pınarlar ihsan edenden... |
| 135. | Doğrusu ben, size gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum.” |
| 136. | Onlar dediler ki: “- Sen öğüd versen de, öğüd verenlerden olmasan da bizce farkı yoktur. |
| 137. | Bu bize getirdiğin, evvelkilerin yalanından başkası değildir. |
| 138. | Biz azaba uğratılmayız.” |
| 139. | Böylece onu (Hûd peygamberi) tekzib ettiler. Biz de onları helâk ettik. Muhakkak ki, onlara yaptığımız bu işte, sonrakiler için bir ibret vardır; öyle iken çoğu mümin olmadı. |
| 140. | Doğrusu senin Rabbin, muhakkak ki, O Azîz’dir= düşmanlarından intikam alıcıdır, Rahîm’dir= müminlere çok merhametlidir. |
| 141. | Semûd kavmi gönderilen peygamberleri tekzib etti. |
| 142. | O vakit, kardeşleri Salih (Peygamber) onlara şöyle demişti: “- Allah’dan korkmaz mısınız? |
| 143. | Gerçekten ben size gönderilen güvenilir bir peygamberim. |
| 144. | Artık Allah’dan korkun ve bana itaat edin. |
| 145. | Buna karşı, ben, sizden bir ücret istemiyorum; benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir. |
| 146. | Siz, buradaki nimetler içerisinde emîn olarak bırakılacak mısınız? |
| 147. | Bağların ve pınarların içinde, |
| 148. | Ekinlerin ve meyvası yumuşak, hoş hurma ağaçlarının içinde... |
| 149. | Bir de dağlardan (taşlarından) neşe ve zevkle evler yontuyorsunuz. |
| 150. | Artık Allah’dan korkun ve bana itaat edin. |
| 151. | Kâfirlerin emrine itaat etmeyin, |
| 152. | (Onlar) o kimselerdir ki, yeryüzünü fesada verirler de düzeltmezler.” |
| 153. | Onlar (Salih peygambere) dediler ki: “- Sen çok büyülenmişlerdensin. |
| 154. | Sen ancak bizim gibi bir insansın. Eğer doğru söyliyenlerden isen, haydi bir mucize getir.” |
| 155. | (Salih peygamber onlara şöyle) dedi: “- İşte bu, (Allah’ın emriyle kayadan çıkardığım) dişi bir deve! Su içme (işi), bir gün onun, belli bir gün de (nöbetle) sizin... |
| 156. | Sakın ona bir fenalıkla dokunmayın ki, bu yüzden sizi büyük bir günün azabı yakalar.” |
| 157. | Derken o deveyi kestiler, fakat pişman oldular. |
| 158. | Çünkü azab kendilerini yakalayıverdi. Muhakkak ki bunda bir ibret var. Öyle iken (arkadan gelenlerin) çoğu mümin olmadı. |
| 159. | Doğrusu senin Rabbin, muhakkak ki O, Azîz’dir, Rahîm’dir. |
| 160. | Lût kavmi, gönderilen peygamberleri tekzib etti. |
| 161. | O vakit, kardeşleri Lût kendilerine şöyle demişti: “- Allah’tan korkmaz mısınız? |
| 162. | Gerçekten ben, size gönderilen güvenilir bir peygamberim. |
| 163. | Artık Allah’dan korkun ve bana itaat edin. |
| 164. | Buna karşı ben sizden bir ücret de istemiyorum, benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir. |
| 165. | İnsanların içinden erkeklere mi gidiyorsunuz; |
| 166. | Ve Rabbinizin, sizin için helâl yarattığı zevcelerinizi bırakıyorsunuz? Doğrusu siz harama tecavüz eden bir kavimsiniz.” |
| 167. | Onlar şöyle dediler: “- Ey Lût, eğer söylediklerinden vaz geçmezsen, yemin olsun ki, muhakkak (memleketimizden) çıkarılanlardan olacaksın.” |
| 168. | (Lût, kavmine şöyle) dedi: “- Doğrusu ben, sizin yaptıklarınıza buğz edenlerdenim. |
| 169. | Ey Rabbim! Beni ve âilemi, bunların yapmakta oldukları kötülüğün azabından kurtar.” |
| 170. | Biz de onu ve âilesini (kendisine iman edenleri) tamamen kurtardık. |
| 171. | Ancak ailesinden, geridekiler içinde yalnız karısı kaldı. |
| 172. | Sonra geride kalanları hep helâk ettik. |
| 173. | Üzerlerine (kızgın lâvlardan ibaret) taş yağmuru yağdırdık. İşte bak, azabla korkutulanların yağmuru ne kötüdür!... |
| 174. | Muhakkak ki bunda (onlara yaptığımız helâk işinde), arkalarından gelecekler için büyük bir ibret vardır; öyle iken, çoğu mümin olmadı. |
| 175. | Doğrusu senin Rabbin, muhakkak ki O, Azîz’dir= kâfirlerden intikam alıcıdır. Rahîm’dir= müminlere çok merhametlidir. |
| 176. | Eyke (adındaki yerin) halkı gönderilen peygamberleri tekzip etti. |
| 177. | O vakit, (peygamberleri) Şuayp onlara şöyle demişti: “- Allah’dan korkmazmısınız?” |
| 178. | Gerçekten ben, size gönderilen güvenilir bir peygamberim. |
| 179. | Artık Allah’dan korkun ve bana itaat edin. |
| 180. | Ben, buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aiddir. |
| 181. | Ölçüyü ve tartıyı tam yapın da eksiltip hak yiyenlerden olmayın. |
| 182. | Doğru terazi ile tartın. |
| 183. | İnsanların mal ve haklarını düşürmeyin ve yeryüzünü yağmacılıkla, ihtilâlcilikle fesada vermeyin. |
| 184. | O Allah’dan korkun ki, hem sizi, hem de sizden evvelki halkı yaratmıştır. |
| 185. | (Onlar, peygamberleri Şuayb’a şöyle) dediler: “- Sen muhakkak çok büyülenenlerdensin. |
| 186. | Sen ancak bizim gibi bir insansın. Doğrusu biz, seni muhakkak yalancılardan sanıyoruz. |
| 187. | Eğer doğru söyliyenlerdensen, hemen üzerimize gökten bir parça düşür.” |
| 188. | (Şuayb, kavmine şöyle) dedi: “- Rabbim yaptıklarınızı daha iyi bilendir.” |
| 189. | Böylece Şuayb’ı tekzib ettiler de, (güneşin bunaltıcı sıcaklığından gölgelenmek için bulutun altında sığındıkları zaman, yakılıb mahvedildikleri) o gölge gününün azabı kendilerini yakalayıverdi. Gerçekten o büyük bir günün azabı idi. |
| 190. | Doğrusu bunda, (onlara yaptığımız bu helâk işinde), kendilerinden sonra gelenler için büyük bir ibret var, öyle iken çoğu mümin olmadı. |
| 191. | Gerçekte senin Rabbin, muhakkak ki o, Azîz’dir= kâfirlerden intikam alıcıdır, Rahim’dir= müminlere çok merhametlidir. |
| 192. | Bu Kur’ân, muhakkak ve elbette âlemlerin Rabbi katından indirilmedir. |
| 193. | Onu Cebraîl Rûhu’l-Emîn indirdi, |
| 194. | Korkutuculardan olasın diye, kalbine (indirdi)... |
| 195. | Açık bir Arab dili ile... |
| 196. | Gerçekten o, (Kur’an’ın nâzil olacağına dair vasıf) daha evvelki kitablarda da vardır. |
| 197. | İsrailoğulları âlimlerin, kitâblarında Kur’an’ın vasfını bilmesi de, o kâfirlere bir delil değil mi? (Bundan da Kur’an’ın sıhhatini anlamıyorlar mı?...) |
| 198. | Eğer onu Arabca bilmiyenlerden birine indirseydik de, |
| 199. | Onu Kureyş kâfirleri üzerine okusaydı, yine iman etmiyeceklerdi. |
| 200. | Biz, o küfrü mücrimlerin kalblerine öyle sokmuşuz ki, |
| 201. | O acıklı azabı görecekleri ana kadar, bu Kur’ân’a iman etmezler. |
| 202. | İşte, bu azab, hiç farkında değillerken, ansızın kendilerine gelecektir. |
| 203. | “Bize bir mühlet verilir mi?” diyecekler. |
| 204. | Şimdi onlar azabımızı çabuklaştırmak mı istiyorlar? |
| 205. | Gördün ya, artık onları senelerce zevklendirsek, |
| 206. | Sonra kendilerine verilen azab vaadi gelip çatarsa, |
| 207. | O yaşadıkları zevkin kendilerine hiç faydası olmıyacaktır. |
| 208. | Biz hangi memleket halkını helâk ettikse, muhakkak o memleket halkını korkutucu peygamberler olmuştur. |
| 209. | (Onlara) öğüd verilmiştir. Biz (onları helâk etmekle) zulmetmiş değilizdir. |
| 210. | Kur’an’ı (müşriklerin zannettiği gibi), şeytanlar indirmedi. |
| 211. | Kur’an’ı indirmek, onlara uygun düşmez; hem de buna güçleri yetmez. |
| 212. | Şeytanlar, vahyi işitmekten kesin olarak menedilmişlerdir. |
| 213. | O halde, sakın Allah ile beraber, diğer bir ilâha ibadet etme; azaba uğratılanlardan olursun. |
| 214. | Önce en yakın soydaşlarını (Allah’ın dinine dâvet ederek, kendilerine öğüd ver de cehennem azabı ile) korkut. |
| 215. | Sana tabi olan müminlere kanadını indir (tevazu yap). |
| 216. | (Buna rağmen) sana isyan ve muhalefet ederlerse de ki: “- Ben sizin yaptıklarınızdan beriyim,” |
| 217. | Ve o Azîz Rahim’e tevekkül et (her şeye üstün, müminlere çok merhametli olan Allah’a güven). |
| 218. | O Allah’dır ki, namaza kalktığın zaman seni görüyor, |
| 219. | Secde edenler (namaz kılanlar) içinde dolaşmanı da... |
| 220. | Çünkü her şeyi künhü ile işitib bilen O’dur. |
| 221. | Ey müşrikler, size haber vereyim mi, şeytanlar kimin üzerine inerler? |
| 222. | Onlar, her düzenbaz günahkârın (kâhinlerle sahte peygamberlerin) üzerine inerler. |
| 223. | O düzenbazlardır ki, şeytanlara kulak verirler ve çoğu yalan söylerler (şeytanların telkinatını kendi bilgilerine katarlar). |
| 224. | (Peygamberi hicveden kâfir ve İslâm dışı) şairler ise, onlara sapık kimseler uyarlar. |
| 225. | Görmez misin o şairler, her yöne meyleder ve boş şeylere dalarlar. |
| 226. | Gerçekten onlar, şiirlerinde, yapmıyacakları şeyleri söylerler. |
| 227. | Ancak iman edib salih amel işliyenler, Allah’ı çok ananlar, kendilerine zulmedildikten sonra (Peygambere hiciv yapan kâfirleri reddederek) öclerini alanlar müstesnadır. O zulmedenler, yakında hangi dönüş yerine döneceklerini bilecelerdir. |