|
| 1. | Ta-Sin-Mim. |
| 2. | Bunlar, kendi içinde apaçık ve tutarlı olan ve gerçeği bütün açıklığıyla ortaya koyan ilahi kelamın mesajlarıdır. |
| 3. | (İnsanların bir kısmı, ulaştırdığın mesaja) inanmıyorlar diye (üzüntüden) neredeyse kendini tüketeceksin! |
| 4. | Eğer dileseydik, onlara gökten öyle bir alamet indirirdik ki, onun karşısında boyunları bükülür, hemen baş eğerlerdi. |
| 5. | (Ama Biz böyle olsun istemedik:) ve bu yüzden, onlar da, ne zaman Rahman´dan hatırlatıcı, uyarıcı yeni bir mesaj gelse, mutlaka ondan yüz çevirirler. |
| 6. | Nitekim, işte (bu mesajı da) yalanladılar. Ama alay edip durdukları şeyin tahakkuku yakında bütün açıklığıyla onların karşısına çıkarılacak! |
| 7. | Peki bunlar, yeryüzüne hiç bakıp da düşünmediler mi: orada her çeşitten nice güzel (hayat) türleri çıkarmışız? |
| 8. | Şüphesiz, bunda (insanlar için çıkarılacak) bir ders vardır; ama onlardan çoğu (buna) inanmazlar. |
| 9. | Oysa, senin Rabbin çok acıyıp esirgeyen O yüceler yücesidir! |
| 10. | Ve (hatırla,) hani, Rabbin Musa´ya: "Şu zalimler toplumuna git!" diye seslenmişti, |
| 11. | "Şu Bana karşı sorumluluk bilincinden uzaklaşan Firavun toplumuna!" |
| 12. | (Musa:) "Ey Rabbim!" diye cevap verdi, "Doğrusu, beni yalanlamalarından korkuyorum, |
| 13. | ve göğsümün daralacağından ve dilimin dolaşacağından (korkuyorum); bu yüzden, (bu emri) Harun´a tevdi et. |
| 14. | Üstelik, onların benim aleyhime ciddi bir suçlamaları da var ortada; bu yüzden beni öldürmelerinden korkuyorum". |
| 15. | (Allah:) "Hayır, asla!" dedi, "Yine de, siz ikiniz mesajlarımızla gidin; (yapacağınız çağrıyı) izlemek üzere Biz de sizinle beraberiz! |
| 16. | Haydi, şimdi ikiniz de Firavun´a gidin ve ona deyin ki: ´Biz alemlerin Rabbinden bir mesaj getiriyoruz: |
| 17. | İsrailoğulları´nı bırak, bizimle gelsinler!" |
| 18. | (Fakat Musa mesajını Firavun´a tebliğ edince, Firavun:) "Biz seni çocukken yanımızda yetiştirmemiş miydik?" dedi, "Ve sen ömrünün pek çok yılını bizim aramızda geçirmemiş miydin? |
| 19. | Ama sonunda yapacağını yaptın ve nankör biri oldu(ğunu gösterdi)n!" |
| 20. | (Musa:) "Evet, o fiili daha ne yaptığımı bilmez biriyken işledim" dedi, |
| 21. | "ve sizin yanınızdan kaçtım, çünkü sizden korkuyordum. Ama daha sonra bana Rabbim (doğruyla eğri arasında) hüküm verebilme yeteneği bahşetti; ve beni elçiler(in)den biri yaptı. |
| 22. | Ve o başıma kaktığın iyiliğe gelince, bu İsrailoğulları´nı köleleştirmenin bir sonucu (değil mi)ydi?" |
| 23. | Firavun: "Bu alemlerin Rabbi de kim oluyor?" dedi. |
| 24. | (Musa:) "Eğer gerçekten (doğruyu) öğrenmek ve (onu) yürekten benimsemek istiyorsanız (söyleyeyim;) göklerin, yerin ve bu ikisi arasında var olan her şeyin Rabbi(dir O)!" diye cevap verdi. |
| 25. | (Firavun,) çevresindekilere: "(Onun ne dediğini) duydunuz mu?" dedi. |
| 26. | (Ve Musa:) "O sizin de Rabbinizdir, göçüp gitmiş atalarınızın da!" diye devam etti. |
| 27. | (Firavun:) "Bu size gönderil(diğini iddia eden) rasulünüz düpedüz bir deli, bir kaçık!" dedi. |
| 28. | (Fakat Musa sözlerine devamla:) "Doğunun, batının ve bu ikisi arasında kalan her yerin Rabbidir O; tabii (bunu) eğer aklınızı kullanırsanız (kavrayabilirsiniz)!" dedi. |
| 29. | (Firavun:) "Bak", dedi, eğer benden başka bir tanrı benimsersen, seni mutlaka hapse attırırım!" |
| 30. | (Musa:) "Size gerçeği bütün açıklığıyla ortaya koyan bir şey getirmiş olsam da, öyle mi?" dedi. |
| 31. | (Firavun:) "Eğer doğru sözlü biriysen, haydi, çıkar ortaya o dediğini!" diye cevap verdi. |
| 32. | Bunun üzerine (Musa) asasını yere bıraktı, bir de ne görsünler, (her haliyle) düpedüz bir yılan! |
| 33. | Sonra elini ortaya çıkardı; bakanlar ne görsünler, bembeyazdı. |
| 34. | (Firavun) çevresindeki seçkinlere: "Doğrusu bu gerçekten çok bilgili bir büyücü" dedi, |
| 35. | "büyüsünün gücüyle sizi ülkenizden çıkarmak istiyor. Bu durumda ne tavsiye edersiniz?" |
| 36. | "Onu ve kardeşini bir süre alıkoy" dediler, "bu arada, şehirlere haberciler gönder, |
| 37. | hüner sahibi bütün büyücüleri toplayıp sana getirsinler". |
| 38. | Ve böylece büyücüler belli bir günün belirli bir saatinde bir araya geldiler. |
| 39. | Ve halka da "Hepiniz toplandınız mı?" denildi, |
| 40. | "Çünkü, umarız ki, üstün gelen büyücüler olursa onların (hükmüne) uyarız". |
| 41. | Büyücüler geldiklerinde, Firavun´a: "Eğer biz üstün gelirsek, doğrusu büyük bir mükafatı hak etmiş oluruz, değil mi?" dediler. |
| 42. | (Firavun;) "Elbette", diye cevap verdi, "o takdirde, gerçekten de benim gözdelerim arasında yer alacaksınız". |
| 43. | (Ve) Musa onlara: "Ne atacaksanız atın!" dedi. |
| 44. | Bunun üzerine onlar da halatlarını ve asalarını yere bıraktılar ve "Firavun´un sayesinde, üstün gelen mutlaka biz olacağız" dediler. |
| 45. | (Onların) ardından Musa da asasını atınca, bir de ne görsünler, onların bütün o düzenbazlıklarını yutmasın mı! |
| 46. | Bu durum karşısında büyücüler hemen yere kapanarak |
| 47. | "Biz alemlerin Rabbine inandık!" dediler, |
| 48. | "Musa´nın ve Harun´un Rabbine!" |
| 49. | (Firavun:) "Ben size izin vermeden ona inanıyorsunuz, öyle mi?" diye çıkıştı, "Size büyüyü öğreten ustanız bu olmalı mutlaka! Fakat yakında (benim intikamımı) göreceksiniz: içinizden çoğunun ellerini ayaklarını kestireceğim, hepinizi astıracağım!" |
| 50. | Onlar da: "Hayır, (sen bize) bir zarar veremezsin" diye karşılık verdiler, "(çünkü) er geç Rabbimize döneceğiz! |
| 51. | İnananların ilkleri olmamızdan ötürü Rabbimizin hatalarımızı bağışlayacağını umarız!" |
| 52. | Ve derken, Musa´ya: "Kullarımı geceleyin yola çıkar; çünkü mutlaka takip edileceksiniz!" diye vahyettik. |
| 53. | Bu arada Firavun şehirlere münadiler çıkarıp |
| 54. | (tebaasına:) "Bu (İsrailoğulları) soysuz, sefil bir topluluk; |
| 55. | fakat kalpleri bize karşı kin ve nefretle dolu; |
| 56. | çünkü (görüyorlar ki) biz birlik bütünlük içindeyiz ve her türlü tehdit ve tehlikeye karşı hazırlıklıyız; |
| 57. | bunun içindir ki onları bağlar(ın)dan bahçeler(in)den, pınar başlarından çıkarıp attık, |
| 58. | zenginlikler(in)den, nüfuz ve statülerinden (yoksun bıraktık)!" diyerek (onları İsrailoğulları´na karşı harekete geçirdi). |
| 59. | Olaylar böyle gelişti; fakat (Firavun´un çekip aldığı bütün) bu şeylere (zaman içinde) İsrailoğulları´nın yeniden kavuşmasını sağladık. |
| 60. | Ve sonunda (Mısırlılar) gün doğarken onlara yetiştiler; |
| 61. | İki topluluk birbirinin görüş alanına girdiklerinde Musa´nın yandaşları: "İşte yakalandık!" dediler. |
| 62. | (Musa:) "Hayır, asla! Rabbim benimle beraber" dedi, "bana mutlaka bir çıkış yolu gösterecektir!" dedi. |
| 63. | Bunun üzerine, Musa´ya: "Asanla denize vur!" diye vahyettik. (Musa söyleneni yapınca) deniz ortadan yarıldı; öyle ki, açılan yolun her iki yanında sular koca dağlar gibi yükseldi. |
| 64. | Ve kovalayanları (da) oraya yaklaştırdık. |
| 65. | Öyle ki, (sonunda) Musa ve beraberindekileri kurtardık, |
| 66. | ama ötekileri sulara gömüverdik. |
| 67. | Bu (kıssada), şüphesiz, (bütün insanlar için) bir ders vardır; velev ki onlardan çoğu inanmasa da. |
| 68. | Ve gerçek şu ki, senin Rabbin, çok acıyan esirgeyen O yüceler yücesidir! |
| 69. | Onlara İbrahim´in başından geçenleri de anlat. |
| 70. | Hani, o babasına ve kavmine "Nelere kulluk ediyorsunuz?" diye sormuştu. |
| 71. | Onlar da: "Putlara kulluk ediyoruz" diye karşılık verdiler, "ve her zaman, kendini onlara adamış kimseler olarak kalacağız!" |
| 72. | (İbrahim:) "Peki, yalvarıp yakardığınız zaman sizi işittiklerine, |
| 73. | yahut size fayda ya da zarar verebildiklerine (gerçekten inanıyor musunuz)?" dedi. |
| 74. | "Ama" diye çıkıştılar, "biz atalarımızı da bunu yapıyor gördük!" |
| 75. | (İbrahim:) "Peki" dedi, "(bu) taptığınız şeylere (başınızı kaldırıp da) hiç bakmadınız mı? |
| 76. | Sizler ve sizden önceki atalarınız, |
| 77. | "İmdi, (bana gelince, ben biliyorum ki,) şüphesiz (bu düzmece tanrılar) benim düşmanlarımdır, (ve benim için) alemlerin Rabbinden başka (tanrı yoktur); |
| 78. | beni yaratan da, bana doğru yolu gösteren de O´dur; |
| 79. | ve beni yediren de, içiren de O´dur; |
| 80. | ve hasta olduğum zaman beni iyileştiren, |
| 81. | ve beni öldürecek olan ve sonra yeniden diriltecek olan (hep) O´dur. |
| 82. | Ve Hesap Günü´nde hatalarımı bağışlamasını umduğum kimse de O´dur. |
| 83. | "Ey Rabbim! Bana (doğruyla eğrinin ne olduğuna) hükmedebilme bilgi ve yeteneğini bağışla ve beni dürüst ve erdemli insanların arasına kat |
| 84. | ve gerçeği benden sonrakilere ulaştırabilme gücü ver bana; |
| 85. | ve beni o nimetlerle dolu bahçenin varislerinden biri yap! |
| 86. | "Ve babamı bağışla; çünkü, o gerçekten yolunu şaşıranlar arasında. |
| 87. | "Ve o herkesin kaldırılacağı Gün beni utandırma; |
| 88. | o Gün ki, ne malın mülkün, ne de çoluk çocuğun bir yararı olmayacaktır; |
| 89. | yalnızca Allah´ın huzuruna kötülükten korunmuş bir kalple çıkanlar (kurtulacaktır)!" |
| 90. | Çünkü, (o Gün) cennet, Allah´a karşı sorumluluk bilinci duyanlara yaklaştırılacaktır, |
| 91. | cehennemse büyük azgınlıklar içinde yitip gitmiş olanların karşısına çıkarılacaktır; |
| 92. | Ve onlara: "Nerede sizin bütün o tapınıp durduklarınız?" diye sorulacaktır, |
| 93. | "(Hani), o Allah´tan başka (tanrı yerine koyduklarınız)? Onlar, bakalım, size yahut kendilerine yardım edebilecekler mi?" |
| 94. | Pek tabii onlar da, azgınlık içinde yitip gidenler de, hepsi üst üste cehenneme tıkılacaklar; |
| 95. | ve İblis´in bütün avenesi..! |
| 96. | O Gün orada onlar, birbirlerini suçlayarak derler ki: |
| 97. | "Allah şahittir ki, biz apaçık bir sapıklık içindeydik, |
| 98. | çünkü, siz(in gibi yaratılmış varlıklar)ı alemlerin Rabbiyle bir tutuyorduk; |
| 99. | yine de (sizi tanrılaştırarak) yoldan çıkmamıza günah (önderlerimiz) sebep oldu! |
| 100. | Ama şimdi ne bir arka çıkanımız var, |
| 101. | ne de candan bir dostumuz. |
| 102. | N´olurdu, (o hayata) bir kere daha dönebilseydik de inananlardan olsaydık!" |
| 103. | Şüphesiz bütün bunlarda (insanlar için) bir ders vardır, onların çoğu (buna) inanmasa da. |
| 104. | Ve şüphesiz senin Rabbin çok acıyıp esirgeyen O yüceler yücesidir. |
| 105. | Nuh toplumu (da) peygamberlerini yalanladı. |
| 106. | Kardeşleri Nuh onlara: "Allah´a karşı sorumluluk bilinci duymaz mısınız?" dedi, |
| 107. | "Bakın, ben (O´nun tarafından) size (gönderilmiş) güvenilir bir elçiyim: |
| 108. | öyleyse artık Allah´a karşı sorumluluk bilinci taşıyın ve benim izimden yürüyün!" |
| 109. | "Hem bunun için sizden (dünyevi) bir karşılık da gözlemiyorum; hak ettiğim karşılığı (vermek) alemlerin Rabbinden başkasına düşmez. |
| 110. | Öyleyse artık Allah´a karşı sorumluluk bilinci taşıyın ve benim izimden yürüyün!" |
| 111. | "(Toplumun) en aşağı tabakasından insanların senin ardına düştüğünü göre göre tutup sana mı inanacağız?" dediler. |
| 112. | (Nuh:) "Ben onların (bana gelmeden önce) neler yaptıklarını bilmem" dedi. |
| 113. | "Eğer iyi düşünecek olursanız, onları yargılamak ancak Rabbime düşer! |
| 114. | Bunun içindir ki, inandığını söyleyenleri yanımdan kovacak değilim; |
| 115. | ben sadece (gerçekleri) apaçık dile getiren bir uyarıcıyım." |
| 116. | (İnanmayanlar:) "Ey Nuh!" dediler, "Eğer (bu iddialarına) son vermezsen, mutlaka taşlanacaksın!" |
| 117. | (Bunun üzerine Nuh:) "Ey Rabbim!" dedi, "İşte kavmim beni yalanladı; |
| 118. | bunun için, benimle onlar arasındaki gerçeği bütün açıklığıyla ortaya koy; beni ve benimle beraber olan müminleri kurtar!" |
| 119. | Ve bunun üzerine Biz de, onu ve onunla beraber olanları dopdolu bir gemi içinde kurtardık. |
| 120. | Sonra da, geride kalanları sulara gömüverdik. |
| 121. | Şüphesiz bu (kıssada insanlar için) bir ders vardır, onların çoğu (buna) inanmasa da. |
| 122. | Ve şüphesiz senin Rabbin çok acıyıp esirgeyen O yüceler yücesidir! |
| 123. | (Ve) Ad toplumu (da) gönderilen elçilerden (birini) yalanladı. |
| 124. | Hani, kardeşleri Hud onlara: "Artık, Allah´a karşı sorumluluk bilinci taşımayacak mısınız?" demişti. |
| 125. | "Bakın, ben size (Allah´ın gönderdiği) güvenilir bir elçiyim; |
| 126. | öyleyse, artık Allah´a karşı sorumluluk bilinci taşıyın ve bana itaat edin! |
| 127. | Hem, ben sizden bunun için (dünyevi) bir karşılık da beklemiyorum; benim hak ettiğim karşılığı vermek alemlerin Rabbinden başkasına düşmez. |
| 128. | Her tepede cehalet eseri, (putperestçe) anıtlar, tapınaklar mı yükselteceksiniz |
| 129. | Ve sonsuza kadar yaşayacağınız kuruntusuyla, sapasağlam malikaneler mi edineceksiniz? |
| 130. | Ve (başkalarının hukukuna) el uzattığınız zaman, hiçbir sınır tanımadan, hep böyle zorbalık mı yapacaksınız? |
| 131. | "Öyleyse, Allah´a karşı sorumluluk bilinci taşıyın ve bana itaat edin, |
| 132. | düşünebileceğiniz bütün (iyilikleri) size sağlayan (Allah´tan) yana duyarlı olun; |
| 133. | size sürüler ve çocuklar veren, |
| 134. | size bahçeler ve pınarlar veren (Allah´tan yana)... |
| 135. | Doğrusu, ben sizin için o büyük ve zorlu günün azabından korkuyorum!" |
| 136. | (Ama bütün bu uyarılara karşı onlar:) "Bize öğüt veriyor olsan da, olmasan da, bizim için fark etmez!" dediler. |
| 137. | "Bu (benimsediğimiz tutum) atalarımızın tutumundan başka bir şey değil ki..! |
| 138. | Hem, (bu yüzden) azaba uğrayacak da değiliz!" |
| 139. | İşte o´nu böyle yalanladılar; ve bunun üzerine Biz de onları yok ettik. Bu (kıssada da insanlar için) mutlaka, bir ders vardır, onlardan çoğu (buna) inanmasa da... |
| 140. | Ve şüphesiz senin Rabbin çok acıyıp esirgeyen O yüceler yücesidir! |
| 141. | (Ve) Semud toplumu (da) gönderilen elçilerden (birini) yalanladı. |
| 142. | Hani, onlara (da) kardeşleri Salih, "Artık Allah´a karşı sorumluluk bilinci taşımayacak mısınız?" demişti. |
| 143. | "Bakın ben (O´nun tarafından) size gönderilen güvenilir bir elçiyim; |
| 144. | öyleyse, artık Allah´a karşı sorumluluk bilinci taşıyın ve bana itaat edin! |
| 145. | Üstelik, ben sizden herhangi bir karşılık da istiyor değilim; benim hak ettiğim karşılığı vermek alemlerin Rabbinden başkasına düşmez. |
| 146. | Bu bulunduğunuz hal üzere hep böyle güvenlik içinde bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz? |
| 147. | Bu bahçeler içre ve bu pınar başlarında; |
| 148. | bu ekinler, bu zarif görünüşlü ince sürgünlü hurmalıklar arasında... |
| 149. | Ve dağlarda hep böyle ustalıkla evler yontabileceğinizi (mi sanıyorsunuz)? |
| 150. | Öyleyse, artık Allah´tan yana bilinç ve duyarlık gösterin ve bana itaat edin; |
| 151. | ölçüyü aşanların sözüne uymayın; |
| 152. | o ölçüyü aşanlar ki, yeryüzünde düzen ve uyum sağlayacaklarına bozgunculuk yaparlar!" |
| 153. | (Salih´in kavmi:) "Sen mutlaka büyülenmiş birisin!" dediler. |
| 154. | "Bizim gibi ölümlü bir insandan başka bir şey değilsin! Eğer doğru sözlü biriysen, bize bir alamet getir (de görelim)!" |
| 155. | (Salih:) "(İşte) şu dişi deve; su içme hakkı (belirli bir gün) onun, belirli günlerde de sizindir; |
| 156. | öyleyse, sakın ona bir kötülük yapmayın, yoksa büyük, çetin bir günün azabı gelip sizi bulur!" dedi. |
| 157. | Bütün bu uyarılara rağmen onlar yine de o deveyi hoyratça boğazladılar; ama bunu yaptıklarına (çok geçmeden) pişman oldular; |
| 158. | çünkü (Salih´in önceden haber verdiği) azap onları kıskıvrak yakaladı. Şüphesiz bu (kıssada da insanlar için) bir ders vardır; onlardan çoğu (buna) inanmasalar da... |
| 159. | Ve şüphesiz senin Rabbin çok acıyıp esirgeyen O yüceler yücesidir! |
| 160. | (Ve) Lut toplumu (da) gönderilen elçilerden (birini) yalanladı; |
| 161. | hani, kardeşleri Lut onlara: "Allah´a karşı sorumluluk bilinci duymaz mısınız?" demişti, |
| 162. | "Bakın, ben (O´nun tarafından) size gönderilen güvenilir bir elçiyim; |
| 163. | öyleyse, artık Allah´tan yana bilinç ve duyarlık gösterin ve bana itaat edin! |
| 164. | Üstelik ben sizden herhangi bir karşılık da istiyor değilim; benim hak ettiğim karşılığı vermek alemlerin Rabbinden başkasına düşmez. |
| 165. | İnsanların içinden (tab´an ve hukuken meşru olan cinsi bırakıp da) erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? |
| 166. | Hem de, Rabbinizin sizin için yarattığı eşlerinizden uzaklaşarak? Yoo, siz her türlü ölçüyü aşan azgın bir toplumsunuz!" |
| 167. | "Ey Lut!" dediler, "Eğer (bu sözlerinden) vazgeçmezsen (bu şehirden) mutlaka kovulacaksın!" |
| 168. | (Lut:) "İyi bilin ki, ben bu sizin yaptıklarınızı sonuna kadar kınayanlardan biri olarak kalacağım!" dedi. |
| 169. | (Ve sonra şöyle dua etti:) "Ey Rabbim, beni ve ailemi bunların yapageldikleri (kötülüklerden) kurtar!" |
| 170. | Bunun üzerine Biz de o´nu ve ailesini kurtardık; |
| 171. | yalnızca geride kalmayı seçen bir kocakarı bunun dışında kaldı; |
| 172. | ve sonra ötekileri kırıp geçirdik; |
| 173. | üzerlerine (helak edici) yağmurlar yağdırdık; uyarıl(dıkları halde uslanmay)anların maruz kaldığı yağmur, gerçekten, ne korkunçtur! |
| 174. | Bu (kıssada da insanlar için) bir ders vardır; onlardan çoğu (buna) inanmasalar da... |
| 175. | Şüphesiz senin Rabbin çok acıyıp esirgeyen O yüceler yücesidir! |
| 176. | (Ve) O ağaçlı vadinin halkı da kendilerine gönderilen elçiyi yalanladılar. |
| 177. | Hani, Şuayb onlara: "Allah´a karşı sorumluluk bilinci taşımayacak mısınız?" demişti, |
| 178. | "Bakın, ben size (O´nun tarafından) gönderilmiş güvenilir bir elçiyim; |
| 179. | öyleyse artık Allah´tan yana bilinç ve duyarlık gösterin ve bana itaat edin! |
| 180. | Üstelik, ben sizden bir karşılık da beklemiyorum; benim hak ettiğim karşılığı vermek alemlerin Rabbinden başkasına düşmez. |
| 181. | Ölçüyü (her zaman ve herkese karşı) tam tutun; (başkalarının hakkını düzenbazca) eksilten kimselerden olmayın; |
| 182. | ve (tarttığınız zaman) şaşmaz bir teraziyle tartın, |
| 183. | insanları hak ettikleri şeylerden yoksun bırakmayın; ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın; |
| 184. | sizi de, sizden önceki nesilleri de yaratan Allah´a karşı sorumluluk bilinci taşıyın!" |
| 185. | (Halkı Şuayb´a şöyle) dedi: "Sen düpedüz büyülenmiş birisin; |
| 186. | olup olacağın, bizim gibi ölümlü bir insansın; doğrusunu istersen, biz senin düpedüz bir yalancı olduğunu düşünüyoruz! |
| 187. | Eğer doğru sözlü biriysen, haydi, göğü parça parça başımıza indir (de görelim)!" |
| 188. | (Şuayb:) "Bütün (bu) yaptıklarınızı en iyi bilen Rabbimdir" diye cevap verdi. |
| 189. | Böylece onu yalanlamış oldular; ve bu yüzden, (kopkoyu) gölgelerle kaplı bir günün azabı onları kıskıvrak yakaladı. |
| 190. | Bu (kıssada da insanlar için) bir ders vardır; insanların çoğu (buna) inanmasalar da... |
| 191. | Şüphesiz senin Rabbin çok acıyıp esirgeyen O yüceler yücesidir! |
| 192. | İmdi, şüphesiz, bu (ilahi mesaj) alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir; |
| 193. | onunla, mutlak güvenilirlik derecesinde olan vahiy inmiştir |
| 194. | senin kalbine, ki (ey Muhammed, onunla) uyaran kimselerden biri olasın |
| 195. | (ve çevrendekileri) apaçık Arap diliyle (uyarasın). |
| 196. | Ve bu (mesaj, temel çizgileriyle), hiç şüphesiz, ilahi hikmetleri bildiren önceki kitaplarda da yer almaktadır. |
| 197. | İsrailoğulları arasındaki (birçok) bilginin bu (gerçeği) bilmeleri onlar için yeterli bir belirti sayılmaz mı? |
| 198. | Onu Arap olmayan birine indirseydik, |
| 199. | ve bu yabancı onu (kendi diliyle) onlara okusaydı, onlar yine inanacak değillerdi. |
| 200. | Biz bu (mesajı)n o günahkarların kalplerinden (bir yankı bulmadan) geçip gitmesine yol açtık: |
| 201. | o can yakıcı azabı görmedikçe ona inanmayacaklardır. |
| 202. | O azap ki, sonunda, onların hiç beklemedikleri bir anda ansızın gelip çatacaktır; |
| 203. | ve o zaman onlar: "Acaba geri bırakılamaz mıyız?" diye feryad edecekler. |
| 204. | O halde, azabımızın çarçabuk gelmesini mi istiyorlar? |
| 205. | İmdi, düşün, (ey Muhammed): onlara (dünya hayatının) tadını çıkarmaları için yıllarca fırsat vermişsek, |
| 206. | ve sonra vaad edildikleri (azap) başlarına gelmişse; |
| 207. | kendilerine vaktiyle verilmiş olan fırsatın onlara ne yararı olabilir? |
| 208. | Kaldı ki, Biz hiçbir toplumu önceden uyarmadan yok etmemişizdir |
| 209. | ve hatırlatıcı mesajlar göndermeden; çünkü Biz (hiç kimseye) asla zulmetmeyiz. |
| 210. | Ve (bu ilahi mesaj öylesine katıksız vahiy ürünüdür ki) onu asla şeytani güçler indirmemiştir; |
| 211. | çünkü bu onların harcı değildir; zaten, buna güçleri de yetmez. |
| 212. | Ayrıca, onların onu dinlemeleri (de) kesin olarak engellenmiştir! |
| 213. | Bunun içindir ki, (ey insanoğlu,) Allah´la beraber başka bir ilaha başvurma ki kendini azaba uğrayanların arasında bulmayasın. |
| 214. | Ve en yakınları(ndan başlayarak erişebildiğin herkesi) uyar |
| 215. | ve seni izleyen müminlere kol kanat ger; |
| 216. | buna rağmen sana karşı çıkarlarsa, de ki: "Ben sizin yapıp ettiklerinizden sorumlu değilim!" |
| 217. | Ve bu yolda, çok acıyıp esirgeyen O yüceler yücesine güven, |
| 218. | O ki senin (O´nun yolunda tek başına) ayakta kalmaya çalıştığını da görmektedir, |
| 219. | (O´nun huzurunda) saygıyla yere kapananlar arasında yer aldığını da görmektedir; |
| 220. | çünkü her şeyi bütün gerçeğiyle bilen (ve dolayısıyla) her şeyi işiten O´dur! |
| 221. | Sana o şeytani güçlerin kime indiğini haber vereyim mi? |
| 222. | Onlar nerede kendi kendini aldatan günahkar biri varsa ona inerler |
| 223. | ki, böyleleri (zaten hep asılsız, aldatıcı şeylere) kulak verir ve onlardan çoğu başkalarına da yalan söylerler. |
| 224. | Şairlere gelince, (onlar da kendi kendilerini aldatmaya yatkındırlar ve bu sebeple) onlara (da yalnızca) azgınlar uymaktadır. |
| 225. | Görmez misin onların her vadide (sözcüklerin, hayallerin peşinde) şaşkın şaşkın dolaştıklarını; |
| 226. | ve (çoğu zaman) yapmadıklarını söyleyegeldiklerini? |
| 227. | Ama inanan, dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyan, Allah´ı sıkça anan, (sadece) haksızlığa uğratıldıkdan sonra kendilerini savunan ve haksızlık yapanların, hangi devrimle devrileceklerini er geç görecekleri (konusunda Allah´ın vaadine güvenen şairler) bu hükmün dışındadır! |