|
| 1. | O gerçek olan kıyamet gerçekleşince neler olacak neler!.. |
| 2. | Zaten onun olmasını yalanlayacak hiçbir delil olamaz. |
| 3. | O kimini alçaltır, kimini yüceltir. |
| 4. | Yer şiddetle sarsıldığı, |
| 5. | Dağlar darmadağın edilip parçalandığı, |
| 6. | Uçuşan toz zerreleri haline geldiği zaman... |
| 7. | Sizler de üç sınıfa ayrılırsınız: |
| 8. | Ashab-ı yemin ki ne ashab-ı yemin! Ne mutludur onlar! |
| 9. | Ashab-ı şimal ki ne ashab-ı şimal! Ne bedbahttır onlar! |
| 10. | İmanda, fazilette öncüler ki ne öncüler! Onlar herkesi geçerler. |
| 11. | (11-12) İşte onlardır Allah’a en yakın olanlar. Naîm cennetlerindedir onlar. |
| 12. | (11-12) İşte onlardır Allah’a en yakın olanlar. Naîm cennetlerindedir onlar. |
| 13. | (13-14) Çoğu önceki ümmetlerden, biraz da sonrakilerden. |
| 14. | (13-14) Çoğu önceki ümmetlerden, biraz da sonrakilerden. |
| 15. | (15-16) Mücevheratla işlenmiş tahtlara yaslanarak karşılıklı otururlar. |
| 16. | (15-16) Mücevheratla işlenmiş tahtlara yaslanarak karşılıklı otururlar. |
| 17. | (17-18) Etraflarında, cennet şarabından dolu testiler, sürahiler, kadehlerle, ebedîliğe ermiş çocuklar dolaşıp hizmet ederler. |
| 18. | (17-18) Etraflarında, cennet şarabından dolu testiler, sürahiler, kadehlerle, ebedîliğe ermiş çocuklar dolaşıp hizmet ederler. |
| 19. | Bu içkiden ötürü baş ağrısı çekmezler, sarhoş da olmazlar. |
| 20. | Bir de... tercih edecekleri meyveler... |
| 21. | Canlarının istediği kuş etleri... |
| 22. | (22-23) Ve gün görmemiş saklı inciler gibi güzel eşler... |
| 23. | (22-23) Ve gün görmemiş saklı inciler gibi güzel eşler... |
| 24. | Bütün bunlar dünyada yaptıkları güzel işlere mükâfat olarak verilecek. |
| 25. | Onlar cennette ne boş bir söz, ne de günaha sokan bir laf işitmezler. |
| 26. | İşittikleri söz, hep: "Selâm! selâm!" sesleridir. |
| 27. | Ashab-ı yemin ki ne ashab-ı yemin! Ne mutludur onlar! |
| 28. | Dalbastı kirazlar, |
| 29. | Dolgun salkımlı muzlar, |
| 30. | Yayılmış gölgeler... |
| 31. | Şarıl şarıl akan sular... |
| 32. | (32-33) Tükenmeyen, eksilmeyen, hiçbir surette esirgenmeyen birçok meyveler içindedirler. |
| 33. | (32-33) Tükenmeyen, eksilmeyen, hiçbir surette esirgenmeyen birçok meyveler içindedirler. |
| 34. | (34-35) Onlara, pek değerli eşler de verdik. Biz o eşleri, yepyeni bir yaratılışla yaratıp, sûret ve sîretlerini son derece güzelleştirdik. |
| 35. | (34-35) Onlara, pek değerli eşler de verdik. Biz o eşleri, yepyeni bir yaratılışla yaratıp, sûret ve sîretlerini son derece güzelleştirdik. |
| 36. | (36-38) Böylece onları, ashab-ı yemin için bakire kızlar, kocalarına âşık yaşıtlar kıldık. |
| 37. | (36-38) Böylece onları, ashab-ı yemin için bakire kızlar, kocalarına âşık yaşıtlar kıldık. |
| 38. | (36-38) Böylece onları, ashab-ı yemin için bakire kızlar, kocalarına âşık yaşıtlar kıldık. |
| 39. | (39-40) Birçoğu önceki ümmetlerden, birçoğu da sonrakilerden. |
| 40. | (39-40) Birçoğu önceki ümmetlerden, birçoğu da sonrakilerden. |
| 41. | Ashab-ı Şimal ki ne Ashab-ı Şimal! Ne bedbahttır onlar! |
| 42. | Onlar kızgın ateşte ve kaynar sularda... |
| 43. | (43-44) Ne serin, ne de faydalı olmayan, kapkara duman tabakası altındadırlar. |
| 44. | (43-44) Ne serin, ne de faydalı olmayan, kapkara duman tabakası altındadırlar. |
| 45. | Çünkü onlar dünyada iken refah içinde şımarırlardı. |
| 46. | O en büyük günahta, şirkte ısrar ederlerdi. |
| 47. | (47-48) Ve derlerdi ki: "Ölüp toprak olduktan ve çürümüş kemik haline geldikten sonra mı biz diriltilecekmişiz? Gelip geçmiş atalarımız da mı?" |
| 48. | (47-48) Ve derlerdi ki: "Ölüp toprak olduktan ve çürümüş kemik haline geldikten sonra mı biz diriltilecekmişiz? Gelip geçmiş atalarımız da mı?" |
| 49. | (49-50) De ki: "Öncekiler de, sonrakiler de belli bir günün, belli vaktinde mutlaka toplanacaksınız." |
| 50. | (49-50) De ki: "Öncekiler de, sonrakiler de belli bir günün, belli vaktinde mutlaka toplanacaksınız." |
| 51. | Sonra siz ey yoldan sapanlar ve hak dini yalan sayanlar! |
| 52. | Zakkum ağacının meyvesinden yiyecek, |
| 53. | Karınlarınızı onunla dolduracak, |
| 54. | Üstüne de kaynar su içeceksiniz! |
| 55. | Hem de susamış develerin suya saldırışı gibi saldırarak içeceksiniz. |
| 56. | İşte hesap gününde onlara ikram edilecek ziyafet! |
| 57. | Sizi yaratan Biz’iz, hâlâ bu gerçeği ikrar ve tasdik etmeyecek misiniz? |
| 58. | (58-59) Şimdi düşünsenize o akıttığınız meniyi! Onu yaratıp insan haline getiren siz misiniz, yoksa Biz miyiz? |
| 59. | (58-59) Şimdi düşünsenize o akıttığınız meniyi! Onu yaratıp insan haline getiren siz misiniz, yoksa Biz miyiz? |
| 60. | (60-61) Aranızda ölümü Biz takdir ettik. Sizi yok edip yerinize benzerlerinizi getirmeyi ve sizi bilemeyeceğiniz bir biçimde ve vasıfta yaratmayı dilersek, Bize mani olacak hiçbir güç yoktur. |
| 61. | (60-61) Aranızda ölümü Biz takdir ettik. Sizi yok edip yerinize benzerlerinizi getirmeyi ve sizi bilemeyeceğiniz bir biçimde ve vasıfta yaratmayı dilersek, Bize mani olacak hiçbir güç yoktur. |
| 62. | Siz ilk yaratmayı pek iyi biliyorsunuz, artık düşünüp ibret almanız gerekmez mi? |
| 63. | (63-64) Ektiğiniz tohuma baksanıza! Siz mi onu yetiştiriyorsunuz Biz mi? |
| 64. | (63-64) Ektiğiniz tohuma baksanıza! Siz mi onu yetiştiriyorsunuz Biz mi? |
| 65. | Eğer isteseydik onu kuru çöp haline getirirdik, siz de şaşıp kalır, pişman olurdunuz: |
| 66. | "Eyvah! Emeklerimiz boşa gitti." |
| 67. | Hatta doğrusu biz rızıktan mahrum kaldık, sefalete mahkûm olduk." derdiniz. |
| 68. | Peki içtiğiniz suya ne dersiniz? |
| 69. | Onu buluttan siz mi indirdiniz, yoksa Biz mi? |
| 70. | Dileseydik onu tuzlu da yapardık. Şükretmeniz gerekmez mi? |
| 71. | Peki, yakmakta olduğunuz ateşe ne dersiniz? |
| 72. | Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan Biz miyiz? |
| 73. | Biz onu çölde, yolda bulunanlar ve muhtaçlar için hem bir ders, hem de istifade vesilesi kıldık. |
| 74. | Öyleyse Ulu Rabbinin yüce adını tenzih et. |
| 75. | Hayır! Vakit vakit inen Kur’ân’a yemin ederim ki, |
| 76. | Eğer anlarsanız bu gerçekten büyük bir yemindir. |
| 77. | Bu kitap, pek değerli, şerefli bir Kur’ân’dır. |
| 78. | O iyi korunmuş bir kitapta, Levh-i Mahfuzdadır. |
| 79. | Ona tertemiz (abdestli) olanlardan başkası dokunamaz. |
| 80. | Rabbülâlemin tarafından indirilmiştir. |
| 81. | Şimdi bu kelamı mı siz küçümsüyorsunuz? |
| 82. | Bu nimete teşekkürünüz, onu yalan saymanız mı olmalıydı! |
| 83. | Haydi görelim sizi, can boğaza geldiğinde, |
| 84. | O vakit can çekişenin yanında bulunan sizler bakar durursunuz. |
| 85. | Biz ise, ona sizden daha yakınız, ama siz göremezsiniz. |
| 86. | Haydi bakalım eğer âhirette vereceğiniz hesap yoksa, |
| 87. | İddianızda tutarlı iseniz, çıkmakta olan o rûhu geri döndürsenize! |
| 88. | (88-89) Ama eğer ölen kimse Allah’a yakın olanlardan ise, onun için rahatlık, güzel nasip ve naîm cenneti var. |
| 89. | (88-89) Ama eğer ölen kimse Allah’a yakın olanlardan ise, onun için rahatlık, güzel nasip ve naîm cenneti var. |
| 90. | (90-91) Eğer ashab-ı yeminden ise "Selâm sana ashab-ı yeminden!" denilecek. |
| 91. | (90-91) Eğer ashab-ı yeminden ise "Selâm sana ashab-ı yeminden!" denilecek. |
| 92. | (92-94) Ama eğer dini yalan sayan sapıklardan ise onun ziyafeti kaynar su, peşinden de cehenneme atılış olacak. |
| 93. | (92-94) Ama eğer dini yalan sayan sapıklardan ise onun ziyafeti kaynar su, peşinden de cehenneme atılış olacak. |
| 94. | (92-94) Ama eğer dini yalan sayan sapıklardan ise onun ziyafeti kaynar su, peşinden de cehenneme atılış olacak. |
| 95. | İşte, hakkında hiç şüphe olmayan gerçek budur! |
| 96. | O halde Ulu Rabbinin ismini tenzih et! |