|
| 1. | Tâ, Sin, Mim. |
| 2. | Bunlar, Kitab-ı Mübin´in âyetleri´dir. |
| 3. | Onlar mü´min olmuyorlar diye, neredeyse kendini helâk edeceksin. |
| 4. | Eğer dileseydik gökten onlara âyet indirirdik. Böylece onların boyunlarını gölgelerdi de (hükmü altına alırdı da) ona itaat ederlerdi. |
| 5. | Ve Rahmân´dan hiçbir yeni zikir (emir) gelmez ki, ondan yüz çevirmiş olmasınlar. |
| 6. | Böylece onlar yalanladılar. Fakat alay etmiş oldukları şeyin haberleri onlara yakında gelecek. |
| 7. | Onlar yeryüzünü görmediler mi? Orada çeşit çeşit çiftlerin hepsinden, nicelerini (nice bitkiler) yetiştirdik. |
| 8. | Muhakkak ki bunda elbette âyet vardır. Ve (fakat) onların çoğu mü´min olmadılar. |
| 9. | Ve muhakkak ki senin Rabbin, elbette Azîz´dir (yüce), Rahîm´dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden). |
| 10. | Ve Rabbin, Musa (A.S)´a zalimler kavmine gitmesi (için) nida etmişti. |
| 11. | Firavun kavmi (hâlâ) takva sahibi olmuyorlar mı? |
| 12. | (Musa A.S): “Rabbim, muhakkak ki ben, beni tekzip etmelerinden (yalanlamalarından) korkuyorum.” dedi. |
| 13. | Ve göğsüm daralıyor ve dilim dönmüyor. Bunun için Harun´a gönder. |
| 14. | Ve onlara göre ben, günahkârım. Bu yüzden beni öldürmelerinden korkuyorum. |
| 15. | (Allahû Tealâ): “Hayır, haydi âyetlerimizle (ikiniz birden) gidin! Muhakkak ki Biz, sizinle beraber işitenleriz.” dedi. |
| 16. | Haydi, firavuna (ikiniz) gidin ve böylece ona: “Muhakkak ki biz, âlemlerin Rabbinin resûlleriyiz.” deyin. |
| 17. | Benî İsrail´i (İsrailoğulları´nı) bizimle beraber gönder! |
| 18. | “Seni biz çocukken, içimizde himaye edip yetiştirmedik mi? Ve ömrünün birçok yılında içimizde kalmadın mı?” dedi. |
| 19. | Ve sen, yapacağın işi yaptın (cinayet işledin). Ve sen, kâfirlerdensin. |
| 20. | Musa (A.S): “Onu yaptığım zaman ben, dalâlette olanlardandım.” dedi. |
| 21. | O zaman sizden korktuğumdan dolayı kaçtım. Fakat Rabbim, bana hikmet bağışladı. Ve beni, mürselinlerden (gönderilen elçilerden) kıldı. |
| 22. | Ve bu bana lütufta bulunduğun ni´met, Benî İsrail´i (İsrailoğulları´nı) senin köle yapmandır. |
| 23. | (Firavun): “Âlemlerin Rabbi nedir (ne demektir)?” dedi. |
| 24. | (Musa A.S): “Eğer yakîn (hasıl ederek) inananlarsanız; (O), göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir.” dedi. |
| 25. | (Firavun) etrafındakilere: “İşitmiyor musunuz?” dedi. |
| 26. | (Musa A.S): “Sizin ve sizden evvelki atalarınızın da Rabbidir.” dedi. |
| 27. | (Firavun): “Muhakkak ki size gönderilmiş olan resûlünüz mutlaka mecnundur (delidir).” dedi. |
| 28. | (Musa A.S): “Eğer akletmiş olsanız, şarkın ve garbın (doğunun ve batının) ve ikisi arasındakilerin de Rabbidir.” dedi. |
| 29. | (Firavun): “Eğer gerçekten benden başka bir ilâh edinirsen, seni mutlaka zindana atılanlardan kılarım.” |
| 30. | (Musa A.S): “Sana apaçık bir şey getirsem de mi?” dedi. |
| 31. | (Firavun): “Öyleyse sen, sadıklardan (doğru söyleyenlerden) isen, onu getir.” dedi. |
| 32. | Bunun üzerine Musa (A.S) asasını attı. O zaman o, apaçık (gerçek) bir yılan oldu. |
| 33. | Ve elini çıkardı. İşte o zaman onu seyredenler için o, bembeyaz (nurlu) oldu. |
| 34. | (Firavun), etrafındaki ileri gelenlere: “Muhakkak ki bu, gerçekten bilgin bir sihirbazdır.” dedi. |
| 35. | Sizi sihri ile yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Bu taktirde ne emredersiniz? |
| 36. | “Onu ve kardeşini beklet. Ve şehirlere toplayıcılar gönder!” dediler. |
| 37. | Bilgin (alîm) sihirbazların hepsini sana getirsinler. |
| 38. | Böylece sihirbazlar, bilinen bir günün belli bir vaktinde biraraya getirildiler. |
| 39. | Ve insanlara: “Siz toplandınız mı?” denildi. |
| 40. | Eğer onlar gâlip gelirlerse o zaman biz, sihirbazlara tâbî oluruz. |
| 41. | Sihirbazlar, firavuna geldikleri zaman: “Eğer biz gâlip gelirsek, gerçekten bize mutlaka bir ecir (mükâfat) var mı?” dediler. |
| 42. | (Firavun): “Evet, muhakkak ki siz o zaman, (bana) yakınlardan olacaksınız.” dedi. |
| 43. | (Musa (A.S) onlara): “Atacağınız şeyi atın.” dedi. |
| 44. | Böylece iplerini ve asalarını attılar. Ve “Firavunun izzeti için muhakkak ki gâlip gelenler elbette bizleriz.” dediler. |
| 45. | Sonra Musa (A.S) asasını attı. İşte o zaman, o (Musa (A.S)´ın asası) onların uydurdukları şeyleri yutuyordu. |
| 46. | Sihirbazlar hemen secde ederek yere kapandılar. |
| 47. | “Âlemlerin Rabbine îmân ettik.” dediler. |
| 48. | Musa (A.S) ve Harun (A.S)´ın Rabbine (îmân ettik). |
| 49. | (Firavun): “Benim size izin vermemden evvel, siz O´na îmân ettiniz. Muhakkak ki O, size sihri öğreten büyüğünüz (ustanız). Artık yakında elbette bileceksiniz. Ellerinizi ve ayaklarınızı mutlaka çaprazlama kestireceğim. Ve sizin hepinizi mutlaka astıracağım.” dedi. |
| 50. | “Önemli değil. Muhakkak ki biz, Rabbimize dönücüleriz (dönecek olanlarız).” dediler. |
| 51. | Muhakkak ki biz, mü´minlerin ilki olduk diye Rabbimizin, hatalarımızı mağfiret etmesini umuyoruz (istiyoruz). |
| 52. | Ve Musa (A.S)´a “Kullarım ile gece yola çık. Muhakkak ki siz, takip edilecek olanlarsınız.” diye vahyettik. |
| 53. | Bunun üzerine firavun, şehirlere toplayıcılar gönderdi. |
| 54. | Ve muhakkak ki bunlar, gerçekten (sayıları) az olan küçük bir grup. |
| 55. | Ve muhakkak ki onlar, gerçekten bizi çok öfkelendiren (bize karşı çok öfke duyan) (bir toplum). |
| 56. | Ve muhakkak ki biz, gerçekten sakınılan (korkulan) bir topluluğuz. |
| 57. | Böylece Biz, onları (firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan çıkardık. |
| 58. | Ve hazinelerden ve kerim (ikram edilmiş, yüksek) makamlardan (çıkardık). |
| 59. | İşte böylece onlara (onların ülkesine), İsrailoğulları´nı varis kıldık. |
| 60. | Böylece doğuya doğru (Kızıldeniz´e doğru), onların peşine düştüler. |
| 61. | İki topluluk birbirini gördüğü zaman, Musa (A.S)´ın ashabı, “Gerçekten bize yetiştiler.” dediler. |
| 62. | (Musa A.S): “Hayır, muhakkak ki Rabbim benimle beraber, O, beni hidayete (kurtuluşa) ulaştıracaktır.” dedi. |
| 63. | O zaman Musa (A.S)´a: “Asanı denize vur.” diye vahyettik. Hemen deniz infilâk etti (patlayarak yarıldı ve ikiye ayrıldı). Böylece her parça büyük ve yüksek dağ gibi oldu. |
| 64. | Ve diğerlerini (de) oraya yaklaştırdık. |
| 65. | Ve Musa (A.S)´ı ve onunla beraber olanların hepsini kurtardık. |
| 66. | Sonra diğerlerini (denizde) boğduk. |
| 67. | Muhakkak ki bunda gerçekten âyet (ibret) vardır. (Fakat) onların çoğu mü´min olmadılar. |
| 68. | Ve muhakkak ki senin Rabbin, işte O, elbette Azîz´dir (yüce), Rahîm´dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden). |
| 69. | Ve onlara İbrâhîm (A.S)´ın haberini tilâvet et (oku)! |
| 70. | Babasına ve onun kavmine: “Taptığınız şey nedir?” demişti. |
| 71. | “Biz putlara tapıyoruz. Böylece onlara devamlı ibadet edeceğiz.” dediler. |
| 72. | (İbrâhîm A.S): “Dua ettiğiniz zaman sizi işitiyorlar mı?” dedi. |
| 73. | Yoksa size fayda veya zarar veriyorlar mı? |
| 74. | “Hayır, babalarımızı böyle yapıyor (ibadet ediyor) bulduk.” dediler. |
| 75. | (İbrâhîm A.S): “Öyleyse taptığınız şeylerin ne olduğunu gördünüz mü?” dedi. |
| 76. | Siz ve sizin, geçmişteki babalarınızın (taptığı şeyleri). |
| 77. | Muhakkak ki onlar, benim için düşmandır ama âlemlerin Rabbi hariç. |
| 78. | Beni yaratan da hidayete erdiren de O´dur. |
| 79. | Ve beni yediren ve içiren, O´dur. |
| 80. | Ve hastalandığım zaman bana şifa veren, O´dur. |
| 81. | Ve beni öldürecek, sonra (da) beni diriltecek olan, O´dur. |
| 82. | Ve dîn günü, benim hatalarımı mağfiret etmesini umduğum da O´dur. |
| 83. | Rabbim bana hikmet bağışla ve beni salihlere dahil et. |
| 84. | Ve beni, sonrakilerin lisanlarında sadık kıl (sonraki nesiller arasında benim anılmamı sağla). |
| 85. | Ve beni, ni´metlendirilmiş cennetlerinin varislerinden kıl. |
| 86. | Ve babamı mağfiret et, muhakkak ki o dalâlette kalanlardan oldu. |
| 87. | Ve beas günü (yeniden dirilme günü, kıyâmet günü) beni mahzun etme. |
| 88. | Çocukların ve malın fayda vermediği gün (beni utandırma). |
| 89. | Allah´a selîm (selâmete ermiş) kalple gelenler hariç. |
| 90. | Ve cennet, takva sahiplerine yaklaştırıldı. |
| 91. | Ve cehennem azgınlara (azgınlar için) bariz olarak gösterildi. |
| 92. | Ve onlara: “Tapmakta olduğunuz şeyler nerede?” denildi. |
| 93. | Allah´tan başka (ilâhlarınız) size yardım ediyorlar mı (edebiliyorlar mı) veya kendilerine yardım edebiliyorlar mı? |
| 94. | Onlar (putperestler) ve azgınlar, oraya (cehenneme) yüzüstü (burunları yere sürtünerek) atılırlar. |
| 95. | Ve iblisin ordularının hepsi. |
| 96. | Onlar (taptıkları şeyler ve onlara tapanlar) orada hasım olarak (düşmanca çekişerek) dediler ki… |
| 97. | Allah´a yemin olsun ki, biz mutlaka apaçık bir dalâlet içindeydik. |
| 98. | Âlemlerin Rabbi ile sizi (putları) bir tutuyorduk. |
| 99. | Ve bizi mücrimlerden (hidayete mani olanlardan) başkası dalâlette bırakmadı. |
| 100. | Artık bizim için bir şefaatçi yoktur. |
| 101. | Ve (bizim için) sadık bir dost yoktur. |
| 102. | Bizim için keşke bir kere daha (dünyaya dönüş) olsaydı, o zaman biz mü´minlerden olurduk. |
| 103. | Muhakkak ki bunda elbette bir âyet (ibret) vardır. Fakat onların çoğu (buna rağmen) mü´min olmadılar. |
| 104. | Ve muhakkak ki senin Rabbin, O, Azîz´dir (yüce), Rahîm´dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden). |
| 105. | Nuh´un kavmi, mürselinleri (resûlleri) tekzip ettiler (yalanladılar). |
| 106. | Onların kardeşi Nuh (A.S) onlara: “Takva sahibi olmuyor musunuz?” demişti. |
| 107. | Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm. |
| 108. | Öyleyse Allah´a karşı takva sahibi olun (Allah´a ulaşmayı dileyin). Ve bana itaat edin. |
| 109. | Ve ona (tebliğe) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir. |
| 110. | Öyleyse Allah´a karşı takva sahibi olun (Allah´a ulaşmayı dileyin). Ve bana itaat edin. |
| 111. | “Sana en basit insanlar tâbî olduğuna göre, biz (de) mi sana inanalım?” dediler. |
| 112. | “Onların yapmış oldukları şey hakkında benim ilmim (bilgim) yoktur.” dedi. |
| 113. | Onların hesabı, sadece Rabbime aittir, keşke farkında olsanız. |
| 114. | Ve ben mü´minleri tardedici (kovacak) değilim. |
| 115. | Ben sadece apaçık bir nezirim (uyarıcıyım). |
| 116. | Dediler ki: “Ey Nuh! Eğer sen, gerçekten (bizi uyarmaktan) vazgeçmezsen, sen mutlaka taşlananlardan olacaksın.” |
| 117. | Nuh (A.S): “Rabbim, muhakkak ki kavmim beni tekzip etti (yalanladı).” dedi. |
| 118. | Bu durumda benimle onların arasını öyle bir açışla aç ki (ve böylece) beni ve mü´minlerden benimle beraber olanları kurtar. |
| 119. | Böylece onu ve onunla beraber olanları, dolu bir gemi içinde kurtardık. |
| 120. | Sonra Biz, (onların) arkasında kalanları (gemiye binmeyenleri) boğduk. |
| 121. | Muhakkak ki bunda mutlaka bir âyet (ibret) vardır. Ve onların çoğu mü´min olmadılar (Allah´a ulaşmayı dilemediler). |
| 122. | Ve muhakkak ki senin Rabbin, elbette O, Azîz´dir (yüce), Rahîm´dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden). |
| 123. | Ad kavmi, mürselini (gönderilen resûlleri) tekzip etti (yalanladı). |
| 124. | Onların kardeşi Hud (A.S) onlara: “Siz takva sahibi olmayacak mısınız (Allah´a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?” demişti. |
| 125. | Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm. |
| 126. | Öyleyse Allah´a karşı takva sahibi olun (Allah´a ulaşmayı dileyin) ve bana itaat edin (bana tâbî olun). |
| 127. | Ve ona (tebliğime) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir. |
| 128. | Bütün yüksek tepelere, âyet (eserler) bina ederek abesle mi iştigal (boşuna mı uğraşıyorsunuz) ediyorsunuz? |
| 129. | Ve (bu dünyada) ebedî kalacağınızı umarak, yapıtlar ediniyorsunuz. |
| 130. | Ve yakaladığınız zaman cebirle (zorbalıkla) yakaladınız (zulmettiniz). |
| 131. | Öyleyse Allah´a karşı takva sahibi olun (Allah´a ulaşmayı dileyin) ve bana itaat edin (bana tâbî olun). |
| 132. | Ve bildiğiniz (sizlere öğrettiği) şeylerle size yardım eden (Allah´a) karşı takva sahibi olun (Allah´a ulaşmayı dileyin). |
| 133. | Size hayvanlar ve oğullarla yardım etti. |
| 134. | Ve bahçelerle ve pınarlarla… |
| 135. | Muhakkak ki ben, azîm günün (kıyâmet gününün) azabının sizin üzerinize olmasından korkarım. |
| 136. | “Sen, bize vaazetsen de veya vaazedenlerden olmasan da bizim için eşittir.” dediler. |
| 137. | Bu ancak evvelkilerin hulûkundan (yaratmalarından, uydurmalarından) başka bir şey değildir. |
| 138. | Ve biz azaplandırılacak değiliz. |
| 139. | Böylece onu tekzip ettiler (yalanladılar). Biz de bu sebeple onları helâk ettik. Muhakkak ki bunda mutlaka bir âyet (ibret) vardır. Ve onların çoğu, mü´min olmadılar (Allah´a ulaşmayı dilemediler). |
| 140. | Ve muhakkak ki senin Rabbin, elbette O, Azîz´dir (yüce), Rahîm´dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden). |
| 141. | Semud (kavmi) de mürselini (resûlleri) tekzip etti (yalanladı). |
| 142. | Onların kardeşi Salih (A.S) da onlara: “Siz takva sahibi olmayacak mısınız (Allah´a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?” demişti. |
| 143. | Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm. |
| 144. | Öyleyse Allah´a karşı takva sahibi olun (Allah´a ulaşmayı dileyin) ve bana itaat edin (bana tâbî olun). |
| 145. | Ve ona (tebliğime) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir. |
| 146. | Siz, burada bulunduğunuz yerde emin olarak bırakılacak mısınız? |
| 147. | Bahçelerde ve pınarlarda… |
| 148. | Ve ekinler, çiçekleri açılmış hurmalıklar… |
| 149. | Ve dağlardan maharetle evler oyuyorsunuz (yontuyorsunuz). |
| 150. | Öyleyse Allah´a karşı takva sahibi olun (Allah´a ulaşmayı dileyin) ve bana itaat edin (bana tâbî olun). |
| 151. | Ve müsriflerin (haddi aşanların) emrine itaat etmeyin. |
| 152. | Onlar (müsrifler), yeryüzünde fesat çıkarırlar ve ıslâh etmezler. |
| 153. | “Sen, sadece büyülenenlerdensin.” dediler. |
| 154. | Sen, bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsin. Öyleyse eğer sen, sadıklardan isen bize bir âyet (mucize) getir. |
| 155. | (Salih A.S): “İşte bu dişi deve. Su içme hakkı onun. Bilinen (belirlenen) gün(ler)de de su içme hakkı sizin.” dedi. |
| 156. | Ve ona kötülükle dokunmayın. (Dokunursanız) o zaman büyük günün azabı sizi alır (yakalar). |
| 157. | Buna rağmen onu kestiler. Sonra da pişman oldular. |
| 158. | Böylece onları azap aldı (yakaladı). Muhakkak ki bunda mutlaka bir âyet (ibret) vardır. Ve onların çoğu mü´min olmadılar (Allah´a ulaşmayı dilemediler). |
| 159. | Ve muhakkak ki senin Rabbin, elbette O, Azîz´dir (yüce), Rahîm´dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden). |
| 160. | Lut (A.S)´ın kavmi (de) mürselini (resûlleri) tekzip etti (yalanladı). |
| 161. | Onların kardeşi Lut (A.S) da onlara: “Siz takva sahibi olmayacak mısınız (Allah´a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?” demişti. |
| 162. | Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm. |
| 163. | Öyleyse Allah´a karşı takva sahibi olun (Allah´a ulaşmayı dileyin). Ve bana itaat edin (bana tâbî olun). |
| 164. | Ve ona (tebliğime) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir. |
| 165. | Siz âlemlerden (insanlardan) erkeklere mi gidiyorsunuz (yaklaşıyorsunuz)? |
| 166. | Ve Rabbinizin sizin için yarattığı zevcelerinizi (eşleriniz olan kadınlarınızı) bırakıyorsunuz. Hayır, siz azgın (haddi aşan) bir kavimsiniz. |
| 167. | “Ey Lut! Eğer gerçekten sen, (bizi uyarmaktan) vazgeçmezsen, sen mutlaka (yurdundan) ihraç edilenlerden (çıkarılanlardan, kovulanlardan) olacaksın.” dediler. |
| 168. | “Muhakkak ki ben, sizin amellerinize şiddetle buğzedenlerdenim (kızanlardan, tiksinenlerdenim).” dedi. |
| 169. | Rabbim, beni ve ehlimi (ailemi ve bana tâbî olanları), onların yaptıklarından kurtar. |
| 170. | Bunun üzerine Biz de onu ve ehlini (ailesini ve ona tâbî olanları), hepsini kurtardık. |
| 171. | Geride kalanların içinde bir ihtiyar kadın (Lut (A.S)´ın hanımı) hariç. |
| 172. | Sonra diğerlerini dumura uğrattık (nesillerini sona erdirdik). |
| 173. | Ve onların üzerine yağmur yağdırdık. İşte bu uyarılanların yağmuru, çok kötü idi. |
| 174. | Muhakkak ki bunda mutlaka bir âyet (ibret) vardır. Ve onların çoğu mü´min olmadılar (Allah´a ulaşmayı dilemediler). |
| 175. | Ve muhakkak ki senin Rabbin, elbette O, Azîz´dir (yüce) Rahîm´dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden). |
| 176. | Eyke halkı (da) mürselini (resûlleri) tekzip etti (yalanladı). |
| 177. | Şuayb (A.S) onlara: “Siz takva sahibi olmayacak mısınız (Allah´a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?” demişti. |
| 178. | Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm. |
| 179. | Öyleyse Allah´a karşı takva sahibi olun (Allah´a ulaşmayı dileyin). Ve bana itaat edin (bana tâbî olun). |
| 180. | Ve ona (tebliğime) karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir. |
| 181. | Ölçüyü ifa edin (mizanınızı eksiye düşürmeyin). Ve muhsirinden (nefslerini hüsrana düşürenlerden, kaybettiği dereceler kazandığı derecelerden fazla olanlardan) olmayın. |
| 182. | İstikamet üzere olanların (Allah´a ulaşmayı dileyenlerin) kıstası (ölçüsü) ile (kaybettiğiniz derecelerden daha fazla derece kazanın) tartın. |
| 183. | İnsanların şeylerinden kısmayın (Allah´a ulaşmayı dilemelerine mani olarak, kazandıkları derecelerin, kaybettiği derecelerden az olmasına sebebiyet vermeyin). Ve (buna sebep olarak) yeryüzünde fesat çıkararak bozgunculuk yapmayın. |
| 184. | Ve sizi ve evvelki toplumları yaratana karşı takva sahibi olun (Allah´a ulaşmayı dileyin). |
| 185. | “Sen sadece büyülenmişlerdensin.” dediler. |
| 186. | Ve sen, bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsin. Ve biz, seni mutlaka yalancılardan zannediyoruz. |
| 187. | Öyleyse eğer sen, sadıklardan (doğru söyleyenlerden) isen üzerimize gökyüzünden bir parça düşür. |
| 188. | (Şuayb A.S): “Rabbim, sizin yaptıklarınızı çok iyi bilir.” dedi. |
| 189. | Böylece onu tekzip ettiler (yalanladılar). Bunun üzerine, “gölge günün azabı” onları aldı (yakaladı). Muhakkak ki o, azîm günün (büyük bir günün) azabıydı. |
| 190. | Muhakkak ki bunda, mutlaka bir âyet (ibret) vardır. Ve onların çoğu, mü´min olmadılar (Allah´a ulaşmayı dilemediler). |
| 191. | Ve muhakkak ki senin Rabbin, elbette O, Azîz´dir (yüce), Rahîm´dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden). |
| 192. | Ve muhakkak ki O (Kur´ân), gerçekten âlemlerin Rabbinden indirilmiştir. |
| 193. | O´nu, Ruh´ûl Emin (Cebrail A.S) indirdi. |
| 194. | Nezirlerden (uyaranlardan) olman için senin kalbine. |
| 195. | Apaçık bir Arap lisanı ile. |
| 196. | Ve muhakkak ki O, evvelkilerin (kitaplarının) sayfalarında mutlaka vardır. |
| 197. | Ve Benî İsrail´in ulemasının (âlimlerinin) O´nu bilmesi, onlar için bir delil olmadı mı? |
| 198. | Ve eğer Biz, O´nu bir kısım a´cemine (Arap olmayan bir gruba) indirseydik. |
| 199. | Böylece onlara, O´nu okusaydı (gene de) O´na îmân etmezlerdi (mü´min olmazlar, Allah´a ulaşmayı dilemezlerdi). |
| 200. | Biz O´nu, mücrimlerin kalplerine işte böyle soktuk (işledik). |
| 201. | Onlar elîm azabı görmedikçe O´na îmân etmezler (mü´min olmazlar, Allah´a ulaşmayı dilemezlerdi). |
| 202. | Böylece o (azap), onlara ansızın gelir ve onlar farkında olmazlar. |
| 203. | “O zaman biz, bekletilenler (mühlet verilenler) olur muyuz?” dediler. |
| 204. | Yoksa onlar azabımızı acele mi istiyorlar? |
| 205. | İşte gördün mü? Onları senelerce metalandırsak bile. |
| 206. | Sonra vaadolundukları şey (azap) onlara geldi. |
| 207. | Onların metalandırıldıkları şeyler, onlara fayda vermez (onları müstağni kılmaz). |
| 208. | Ve hiçbir kasabayı, nezirler olmadıkça (ona nezirler göndermedikçe) helâk etmedik. |
| 209. | Hatırla ki Biz, zalimler (zulmedenler) olmadık. |
| 210. | Ve O´nu (Kur´ân´ı), şeytanlar indirmedi. |
| 211. | Ve (bu), onlara yakışmaz (onların harcı değildir) ve onlar, (buna) muktedir olamazlar. |
| 212. | Muhakkak ki onlar, (vahyi) işitmekten kesin olarak azledilmiş (men edilmiş) olanlardır. |
| 213. | Öyleyse Allah ile beraber diğer bir ilâha dua etme. O taktirde azap edilenlerden olursun. |
| 214. | Ve en yakının olan aşiretini uyar. |
| 215. | Ve mü´minlerden, sana tâbî olan kimselere kanatlarını ger. |
| 216. | Eğer onlar, sana asi olurlarsa (isyan ederlerse), o zaman: “Muhakkak ki ben, sizin yaptıklarınızdan uzağım.” de. |
| 217. | Ve Azîz (yüce) ve Rahîm olan (Rahîm esmasıyla tecelli eden) (Allah´a) tevekkül et (O´nu vekil et ve güven). |
| 218. | O, sen kıyam ettiğin zaman seni görür. |
| 219. | Ve secde edenler arasında senin dönmeni (de görür). |
| 220. | Muhakkak ki O; O, Sem´î´dir (en iyi işten) Alîm´dir (en iyi bilen). |
| 221. | Şeytanlar kimlere iner size haber vereyim mi? |
| 222. | (İftira eden) yalancı günahkârların hepsine inerler. |
| 223. | Onlar, (şeytanlara) kulak verirler (dinlerler) ve onların çoğu yalancıdırlar. |
| 224. | Ve (Allah´a karşı olan) şairler; onlara (sadece) azgınlar tâbî olurlar. |
| 225. | Bütün vadilerde onların (hayal peşinde) koştuklarını görmedin mi? |
| 226. | Ve muhakkak ki onlar yapmadıkları şeyleri söylerler. |
| 227. | Âmenû olanlar (Allah´a ulaşmayı dileyenler) ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanlar ve Allah´ı çok zikredenler ve kendine zulüm yapıldıktan sonra (Allah tarafından) yardım edilenler hariç zulmedenler, yakında hangi dönüş yerine (cehenneme) döneceklerini (ulaştırılacaklarını) bilecekler. |