|
| 1. | Ey (elbisesine) bürünen Peygamber! |
| 2. | Kalk da (kavmini Allah’ın azabı ile) korkut; (iman etmezlerse azaba uğrıyacaklarını kendilerine haber ver). |
| 3. | Rabbini yücelt, (O’nu tenzîh et). |
| 4. | Elbiseni de (daima) temiz tut. |
| 5. | Azaba vesile olan şeyleri terkde sebat et. |
| 6. | Az bir şey verib karşılığında çok şey isteme. |
| 7. | Rabbinin rızası için sabret. |
| 8. | O Sûr’a üfürüldüğü zaman, |
| 9. | İşte o kıyâmet vakti çok şiddetli bir gündür; |
| 10. | kâfirlere hiç kolay değildir. |
| 11. | (Mal ve evlâdsız olarak) tek başına yarattığım o kâfiri (Velid İbni Muğîre’yi) bana bırak. |
| 12. | (Çırılçıplak yarattığım) bu adama da (sonra) uzun boylu mal verdim. |
| 13. | Hem (kendisi ile) hazır bulunan oğullar... |
| 14. | Ona nimet döşedim de döşedim... |
| 15. | Sonra da arzu eder ki, daha artırayım. |
| 16. | Hayır, (istediğine kavuşamaz) çünkü o, ayetlerimize karşı bir inkârcı idi. |
| 17. | Muhakkak ben, onu, meşakkatli bir azaba sardıracağım. |
| 18. | Çünkü o (Velid İbni Muğire), kendi kendine bir düşündü ve (zannınca peygambere söyliyecek sözünü) uydurub kurdu. |
| 19. | Kahrolası ne biçim (söz) uydurdu!... (Peygambere nasıl sihirbaz dedi!...) |
| 20. | Sonra kahrolası ne biçim (söz) uydurdu!... |
| 21. | Sonra (döndü insanların yüzüne) baktı. |
| 22. | Sonra (söyliyecek söz bulamadığından) suratını astı ve kaşlarını çattı. |
| 23. | Nihayet (Peygambere ve ashabına) arka çevirdi ve kibirlendi de; |
| 24. | Şöyle dedi: “- Bu ancak (başka sihirbazdan) öğrenilen bir sihirdir. |
| 25. | Muhakkak bu (kimsenin söylediği söz), bir insan sözüdür.” |
| 26. | Ben de muhakkak onu (Velid İbni Muğîre’yi) cehenneme sokacağım. |
| 27. | Hem (Ey Rasûlüm) bilir misin, nedir o cehennem!... |
| 28. | (İnsanların bedeninde et) bırakmaz, (kemik de) koymaz. |
| 29. | O cehennem, insanları yakıb kavurandır. |
| 30. | Üzerinde ondokuz melek var. |
| 31. | Biz o ateşin muhafızlarını hep meleklerden ibaret kıldık. Sayılarını da ancak kâfir olanlar için bir fitne yaptık, (zira on dokuz meleği azımsayarak onları helâk edebileceklerini sandılar); kendilerine kitab verilenler de Kur’an’ın hak olduğuna inansınlar; (çünkü onların kitablarında da bu meleklerin sayısı on dokuzdur); müminlerin de imanlarını artırsın. Kendilerine kitab verilenlerle müminler (böylece) şüpheye düşmesinler. Kalblerinde bir maraz (nifak) bulunanlarla kâfirler de şöyle desin: “- Allah bu sayı ile beraber hangi şeyi murad etmiştir? İşte Allah dilediğini böyle şaşırtır, dilediğini de yola getirir. Rabbinin ordularını da ancak kendisi bilir. O cehennem de insanlar için ancak bir öğüddür. |
| 32. | Hayır, onlar öğüd almazlar! Kamer hakkı için, |
| 33. | Dönüb geldiği zaman, o gece hakkı için, |
| 34. | Ağardığı sıra o sabah hakkı için, |
| 35. | Muhakkak o cehennem, büyük belâlardan biridir; |
| 36. | Kocundurmak için insanları, |
| 37. | İçinizden (hayırda) ileri gitmek, yahud geri kalmak istiyenleri... |
| 38. | Herkes kazandığına karşılık bir rehinedir; (hesabını doğru vermekle ancak kendisini kurtarabilir). |
| 39. | Ancak sağcılar (kitabları sağ ellerine verilenler), |
| 40. | Cennetlerdedirler; sorarlar. |
| 41. | Mücrimlerden; |
| 42. | “-Sizi cehenneme sokan nedir?” |
| 43. | Onlar şöyle derler: “- Biz namaz kılanlardan değildik, |
| 44. | Yoksula yedirmezdik, |
| 45. | Batıla dalanlarla beraber dalıyorduk, |
| 46. | Hesab gününü de yalan sayardık. |
| 47. | Nihayet bize ölüm gelib çattı.” |
| 48. | Fakat (o vakit) şefaatçilerin şefaatı onlara fayda vermez. |
| 49. | Böyle iken onlara (Mekke halkına) ne oluyor ki, Kur’an’dan yüz çeviriyorlar. |
| 50. | Sanki ürkmüş yaban eşekleri; |
| 51. | Aslandan kaçmaktalar... |
| 52. | Doğrusu, onlardan her biri (Allah tarafından) kendisine okuyacak olduğu ayrı kitablar dağıtılmasını istiyor, (ki orada peygambere iman etmek gerektiğine dair Allah’ın emrini bulsun). |
| 53. | Hayır, (onlara bu istedikleri verilmez), hakikat şu ki, onlar ahiretten korkmazlar. |
| 54. | Hayır, zannettikleri gibi değil, Muhakkak O Kur’an (Allah’dan) bir öğüddür. |
| 55. | Artık dileyen kimse ondan öğüd alır. |
| 56. | Bununla beraber Allah dilemeyince öğüd almazlar; koruyacak da O’dur, bağışlayacak da O... |