|
| 1. | (1-2-3) Bir soran, yükselme yollarının ve basamaklarının sahibi Allah´tan kâfirlerin başına gelecek ve hiçbir kimsenin savamayacağı azabı soruyor. |
| 2. | (1-2-3) Bir soran, yükselme yollarının ve basamaklarının sahibi Allah´tan kâfirlerin başına gelecek ve hiçbir kimsenin savamayacağı azabı soruyor. |
| 3. | (1-2-3) Bir soran, yükselme yollarının ve basamaklarının sahibi Allah´tan kâfirlerin başına gelecek ve hiçbir kimsenin savamayacağı azabı soruyor. |
| 4. | Melekler ve Ruh (Melek Cebrail veya çok büyük bir melek olan Ruh), miktarı elli bin yıl olan bir günde ona (o derecelere) yükselirler. |
| 5. | Artık sen, güzelce sabret (de neticeyi bekle). |
| 6. | Şüphesiz o kâfirler azabı uzak görürler. |
| 7. | Biz ise, onu yakın görmekteyiz. |
| 8. | O gün ki gök erimiş maden gibi olur. |
| 9. | Dağlar, atılmış renk renk yüne benzer. |
| 10. | Candan hiçbir dost, candan bir dostunu sormaz. |
| 11. | (11-12-13-14) Birbirlerine gösterilirler (ama) suçlu günahkârlar o günün azabına karşılık oğullarını, eşini, kardeşini, kendisini barındıran kabile ve obasını ve yeryüzündeki her şeyi fidye verip kendini kurtarmak ister. |
| 12. | (11-12-13-14) Birbirlerine gösterilirler (ama) suçlu günahkârlar o günün azabına karşılık oğullarını, eşini, kardeşini, kendisini barındıran kabile ve obasını ve yeryüzündeki her şeyi fidye verip kendini kurtarmak ister. |
| 13. | (11-12-13-14) Birbirlerine gösterilirler (ama) suçlu günahkârlar o günün azabına karşılık oğullarını, eşini, kardeşini, kendisini barındıran kabile ve obasını ve yeryüzündeki her şeyi fidye verip kendini kurtarmak ister. |
| 14. | (11-12-13-14) Birbirlerine gösterilirler (ama) suçlu günahkârlar o günün azabına karşılık oğullarını, eşini, kardeşini, kendisini barındıran kabile ve obasını ve yeryüzündeki her şeyi fidye verip kendini kurtarmak ister. |
| 15. | Hayır (bu mümkün değil), doğrusu Cehennem alev alev köpürüp duran yerdir.. |
| 16. | Bedenin etrafını ve organlarını koparırcasına kavurur. |
| 17. | (17-18) Arkasını döneni, yüzçevirip gideni, mal toplayıp yığanı davet eder. |
| 18. | (17-18) Arkasını döneni, yüzçevirip gideni, mal toplayıp yığanı davet eder. |
| 19. | Şüphesiz ki insan, hırslı açgözlü yaratılmıştır. |
| 20. | Kendisine bir kötülük dokununca basar feryadı. |
| 21. | Bir iyilik erişince de (kıskanır da onu başkasından) men´eder. |
| 22. | (22-23) Ancak şunlar müstesna : Namaz kılanlar ve namazlarına devam edenler. |
| 23. | (22-23) Ancak şunlar müstesna : Namaz kılanlar ve namazlarına devam edenler. |
| 24. | (24-25) Mallarında, muhtaç durumda olana, maldan yoksun bulunana belirli bir hak ayıranlar. |
| 25. | (24-25) Mallarında, muhtaç durumda olana, maldan yoksun bulunana belirli bir hak ayıranlar. |
| 26. | Hesap ve ceza gününü doğrulayıp inananlar. |
| 27. | (27-28) Rablarının azabından korkup içi titreyenler, —ki Rablarının azabından elbette güven içinde kalınmaz—. |
| 28. | (27-28) Rablarının azabından korkup içi titreyenler, —ki Rablarının azabından elbette güven içinde kalınmaz—. |
| 29. | (29-30) Eşlerine ve ellerinin sahip bulunduğu cariyelere karşı müstesna —ki bunlara karşı kınanmazlar—, iffetlerini koruyanlar, |
| 30. | (29-30) Eşlerine ve ellerinin sahip bulunduğu cariyelere karşı müstesna —ki bunlara karşı kınanmazlar—, iffetlerini koruyanlar, |
| 31. | Bunun ötesini arayıp arzu edenler (olursa), işte onlar (meşru´ sınırı) aşanlardır.. |
| 32. | Emanetlerini ve verdikleri sözü yerine getirirler. |
| 33. | Şahitliklerini dosdoğru yerine getirirler. |
| 34. | Namazlarını (vakitlerinde) kılarak korurlar. |
| 35. | İşte bunlar Cennetlerde ağırlananlardır. |
| 36. | (36-37) O inkâr edenlere ne oluyor ki, sağdan soldan bölük bölük boyunlarını uzatarak sana doğru koşuyorlar ? |
| 37. | (36-37) O inkâr edenlere ne oluyor ki, sağdan soldan bölük bölük boyunlarını uzatarak sana doğru koşuyorlar ? |
| 38. | Onlardan her kişi Nîmet Cenneti (veya Naim Cennetijne yerleştirilmeyi mi umuyorlar? |
| 39. | Hayır, elbette biz, onları bildikleri şeyden yarattık.. |
| 40. | (40-41) Hayır, (İlâhî sünnet onların sandığı gibi değildir). Doğuların ve batıların Rabbına and içerim ki, elbette bizim onların yerine kendilerinden hayırlısını getirmeğe kudretimiz yeter ve bizim önümüze de geçilmez. |
| 41. | (40-41) Hayır, (İlâhî sünnet onların sandığı gibi değildir). Doğuların ve batıların Rabbına and içerim ki, elbette bizim onların yerine kendilerinden hayırlısını getirmeğe kudretimiz yeter ve bizim önümüze de geçilmez. |
| 42. | Artık sen, onları bırak da, kendileri için va´dolunan güne kavuşuncaya kadar (inkâr ve azgınlıklarına) dalıp oynasınlar. |
| 43. | O gün onlar, sanki dikili hedefe acele akın edip gidiyorlarmış gibi kabirlerinden sür´atle çıkarlar. |
| 44. | Gözleri korkudan alçalıp düşük bir haldedir, zillet kendilerini saracak ; işte bu, Va´dolundukları gündür. |