|
| 1. | Hâ. Mîm. |
| 2. | (2-3) Apaçık Kitab´a andolsun ki biz, anlayıp düşünmeniz için onu Arapça bir Kur´an kıldık. |
| 3. | (2-3) Apaçık Kitab´a andolsun ki biz, anlayıp düşünmeniz için onu Arapça bir Kur´an kıldık. |
| 4. | O, katımızda bulunan Ana Kitap´ta (levh-i mahfuzda) mevcut, yüce ve hikmetle dolu bir kitaptır. |
| 5. | Siz, haddi aşan kimseler oldunuz diye, sizi Kur´an´la uyarmaktan vaz mı geçelim? |
| 6. | Daha önceki milletlere nice peygamberler göndermiştik. |
| 7. | Onlar, kendilerine gelen her peygamberi mutlaka alaya alırlardı. |
| 8. | Biz bunlardan daha zorba olanları da helâk ettik. Nitekim öncekilerde örneği geçmiştir. |
| 9. | Andolsun ki, onlara gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan; «Onları şüphesiz güçlü olan, her şeyi bilen Allah yarattı» derler. |
| 10. | O, size yeri beşik kılmış ve doğru gidesiniz diye yeryüzünde size yollar yaratmıştır. |
| 11. | Gökten bir ölçüye göre suyu indiren O´dur. Biz onunla (kupkuru), ölü memlekete hayat veririz. İşte siz de böylece (mezarlarınızdan) çıkarılacaksınız. |
| 12. | (12-13) Bütün çiftleri O yaratmıştır. Ve size bineceğiniz gemiler ve hayvanlar vâretmiştir ki, böylece onların sırtına binip üzerlerine yerleşince, Rabbinizin ni´metini anarak: Bunu bizim hizmetimize vereni tesbih ve takdis ederiz, yoksa biz bunlara güç yetiremezdik, diyesiniz. |
| 13. | (12-13) Bütün çiftleri O yaratmıştır. Ve size bineceğiniz gemiler ve hayvanlar vâretmiştir ki, böylece onların sırtına binip üzerlerine yerleşince, Rabbinizin ni´metini anarak: Bunu bizim hizmetimize vereni tesbih ve takdis ederiz, yoksa biz bunlara güç yetiremezdik, diyesiniz. |
| 14. | Biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz (demelisiniz). |
| 15. | Ama onlar, kullarından bir kısmını, O´nun bir cüzü kıldılar. Gerçekten insan apaçık bir nankördür. |
| 16. | Yoksa Allah, yarattıklarından kızları kendisine aldı da oğulları size mi ayırdı?! |
| 17. | Onlardan biri, Rahmân´a isnat ettiği kız çocuğuyla müjdelenince, hiddetlenerek yüzü simsiyah kesilir. |
| 18. | Süs içinde yetiştirilip savaş edemeyecek olanı mı istemiyorlar? (Onları Allah´ın parçası mı sayıyorlar?) |
| 19. | Onlar, Rahmân´ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Acaba meleklerin yaratılışlarını mı görmüşler? Onların bu şahitlikleri yazılacak ve sorguya çekileceklerdir. |
| 20. | Ve dediler ki: Rahmân dileseydi biz onlara tapmazdık. Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar. |
| 21. | Yoksa bundan önce onlara bir kitap verdik de ona mı tutunuyorlar? |
| 22. | Hayır! «Sadece, biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz» derler. |
| 23. | Senden önce de hangi memlekete uyarıcı göndermişsek mutlaka oranın varlıklıları: Babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız, derlerdi. |
| 24. | Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz (din)den daha doğrusunu getirmişsem (yine mi bana uymazsınız)? deyince, dediler ki: Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi inkâr ediyoruz. |
| 25. | Biz de onlardan intikam aldık. Bak, yalanlayanların sonu nasıl oldu? |
| 26. | Bir zaman İbrahim, babasına ve kavmine demişti ki: Ben sizin taptıklarınızdan uzağım. |
| 27. | Ben yalnız beni yaratana taparım. Çünkü O, beni doğru yola iletecektir. |
| 28. | Bu sözü, ardından geleceklere devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı ki, insanlar (onun dinine) dönsünler. |
| 29. | Doğrusu bunları da atalarını da kendilerine hak ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar geçindirdim. |
| 30. | Fakat kendilerine hak gelince: Bu bir büyüdür, biz onu tanımıyoruz, dediler. |
| 31. | Ve dediler ki: Bu Kur´an iki şehirden bir büyük adama indirilse olmaz mıydı? |
| 32. | Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini ötekine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır. |
| 33. | Şayet insanların küfürde birleşmiş bir tek ümmet olması (tehlikesi) bulunmasaydı, Rahmân´ı inkâr edenlerin evlerinin tavanlarını ve çıkacakları merdivenleri gümüşten yapardık. |
| 34. | Evlerinin kapılarını ve üzerine yaslanacakları koltukları da (hep gümüşten yapardık). |
| 35. | Ve onları zinetlere boğardık. Bütün bunlar sadece dünya hayatının geçimliğidir. Ahiret ise, Rabbinin katında, Allah´ın azabından sakınıp rahmetine sığınanlara mahsustur. |
| 36. | Kim Rahmân´ı zikretmekten gafil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz. |
| 37. | Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan alıkoyarlar da onlar, kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar. |
| 38. | O şeytan dostu kimse, en sonunda bize gelince arkadaşına: Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı, ne kötü arkadaşmışsın! der. |
| 39. | Zulmettiğiniz için bugün (nedâmet) size hiçbir fayda vermeyecektir. Çünkü siz, azapta ortaksınız. |
| 40. | (Resûlüm!) Sağırlara sen mi işittireceksin; yahut körleri ve apaçık sapıklıkta olanları doğru yola sen mi ileteceksin? |
| 41. | Biz seni onlardan alıp götürsek de yine onlardan intikam alırız. |
| 42. | Yahut onlara vâdettiğimiz azabı, sana gösteririz. Çünkü bizim onlara gücümüz yeter. |
| 43. | Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen, dosdoğru yoldasın. |
| 44. | Doğrusu Kur´an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız. |
| 45. | Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize (ümmetlerine) sor! Rahmân´dan başka tapılacak tanrılar (edinin diye) emretmiş miyiz? |
| 46. | Andolsun biz Musa´yı âyetlerimizle Firavun´a ve onun ileri gelen adamlarına göndermiştik de Musa: Ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim, demişti. |
| 47. | Onlara âyetlerimizi getirince, bunlara gülüvermişlerdi. |
| 48. | Onlara gösterdiğimiz her bir âyet (mucize) diğerinden daha büyüktü. Doğru yola dönsünler diye onları azaba uğrattık. |
| 49. | Bunun üzerine dediler ki: Ey büyücü! Sana verdiği ahde göre bizim için Rabbine dua et; çünkü biz artık doğru yola gireceğiz. |
| 50. | Fakat biz onlardan azabı kaldırınca, sözlerinden dönüverdiler. |
| 51. | Firavun kavmine seslendi ve şöyle dedi: «Ey kavmim! Mısır mülkü ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Hâla görmüyor musunuz?» |
| 52. | «Yoksa ben, kendisi zayıf ve neredeyse söz anlatamayacak durumda bulunan şu adamdan daha hayırlı değil miyim?» |
| 53. | «Ona altın bilezikler verilmeli veya yanında ona yardımcı melekler gelmeli değil miydi?» |
| 54. | Firavun kavmini aldattı; onlar da kendisine boyun eğdiler. Onlar yoldan çıkmış bir kavimdir. |
| 55. | Böylece bizi öfkelendirince onlardan intikam aldık, hepsini suda boğduk. |
| 56. | Onları, sonradan gelenlerin geçmişi ve bir ibret örneği kıldık. |
| 57. | Meryem oğlu İsa, bir misal olarak anlatılınca senin kavmin hemen bağrışmaya başladılar. |
| 58. | Bizim tanrılarımız mı hayırlı, yoksa o mu? dediler. Bunu sana ancak tartışmak için söylediler. Doğrusu onlar kavgacı bir toplumdur. |
| 59. | O, sadece kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek kıldığımız bir kuldur. |
| 60. | Eğer dileseydik, içinizden, yeryüzünde yerinize geçecek melekler yaratırdık. |
| 61. | Şüphesiz ki o (İsa), kıyametin (ne zaman kopacağının) bilgisidir. Ondan hiç şüphe etmeyin ve bana uyun; çünkü bu, dosdoğru yoldur. |
| 62. | Sakın şeytan sizi yoldan çevirmesin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır. |
| 63. | İsa, açık delillerle geldiği zaman demişti ki: Ben size hikmet getirdim ve ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için geldim. Öyleyse Allah´tan korkun ve bana itaat edin. |
| 64. | Çünkü Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O´na ibadet edin. İşte bu, doğru yoldur. |
| 65. | Ama aralarından çıkan guruplar, bir ihtilâfa düştüler. Acı bir günün azabı karşısında vay o zulmedenlerin haline! |
| 66. | Onlar farkında değillerken kıyamet gününün kendilerine ansızın gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar? |
| 67. | O gün, Allah´a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dost olanlar (bile) birbirlerine düşman kesilirler. |
| 68. | (68-69) Ey âyetlerimize inanan ve müslüman olan kullarım! Bugün size korku yoktur. Sizler üzülmeyeceksiniz de. |
| 69. | (68-69) Ey âyetlerimize inanan ve müslüman olan kullarım! Bugün size korku yoktur. Sizler üzülmeyeceksiniz de. |
| 70. | Siz ve eşleriniz, ağırlanmış olarak cennete giriniz! |
| 71. | (71-73) Onlara altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canlarının istediği, gözlerinin hoşlandığı her şey vardır. Ve kendilerine: Siz, orada ebedî kalacaksınız, işte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur. Orada sizin için bol bol meyveler vardır, onlardan yersiniz, denilir. |
| 72. | (71-73) Onlara altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canlarının istediği, gözlerinin hoşlandığı her şey vardır. Ve kendilerine: Siz, orada ebedî kalacaksınız, işte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur. Orada sizin için bol bol meyveler vardır, onlardan yersiniz, denilir. |
| 73. | (71-73) Onlara altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canlarının istediği, gözlerinin hoşlandığı her şey vardır. Ve kendilerine: Siz, orada ebedî kalacaksınız, işte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur. Orada sizin için bol bol meyveler vardır, onlardan yersiniz, denilir. |
| 74. | (74-75) Şüphesiz suçlular cehennem azabında devamlı kalacaklar, azapları hafifletilmeyecektir. Onlar azap içinde kurtuluştan ümit kesmişlerdir. |
| 75. | (74-75) Şüphesiz suçlular cehennem azabında devamlı kalacaklar, azapları hafifletilmeyecektir. Onlar azap içinde kurtuluştan ümit kesmişlerdir. |
| 76. | Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zalim kimselerdir. |
| 77. | Ey Mâlik! Rabbin bizim işimizi bitirsin! diye seslenirler. Mâlik de: Siz böyle kalacaksınız! der. |
| 78. | Andolsun biz size hakkı getirdik, fakat çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz. |
| 79. | Yoksa (müşrikler) bir işe kesin karar mı verdiler? Doğrusu biz de kararlıyız! |
| 80. | Yoksa onlar, bizim kendilerinin sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, öyle değil; yanlarındaki elçilerimiz (hafaza melekleri de) yazmaktadırlar. |
| 81. | De ki: Eğer Rahmân´ın bir çocuğu olsaydı, elbette ben (ona) kulluk edenlerin ilki olurdum! |
| 82. | Göklerin ve yerin Rabbi, Arş´ın da Rabbi olan Allah onların vasıflandırmalarından yücedir, münezzehtir. |
| 83. | Sen bırak onları, kendilerine söz verilen günlerine kavuşuncaya kadar bâtıla dalsınlar, oynaya dursunlar. |
| 84. | Gökteki İlâh da, yerdeki İlâh da O´dur. O, hakîmdir, her şeyi bilendir. |
| 85. | Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü kendisine ait olan Allah ne yücedir! Kıyamet saatini bilmek de O´na mahsustur. Siz O´na döndürüleceksiniz. |
| 86. | Allah´ı bırakıp da taptıkları putlar, şefâat edemezler. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler bunun dışındadır. |
| 87. | Andolsun onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette «Allah» derler. O halde nasıl (Allah´a kulluktan) çeviriliyorlar? |
| 88. | (88-89) (Resûlullah´ın:) Yâ Rabbi! Bunlar, iman etmeyen bir kavimdir, demesine karşı Allah: Şimdilik sen onlardan yüz çevir ve size selam olsun de. Yakında bilecekler! buyurdu. |
| 89. | (88-89) (Resûlullah´ın:) Yâ Rabbi! Bunlar, iman etmeyen bir kavimdir, demesine karşı Allah: Şimdilik sen onlardan yüz çevir ve size selam olsun de. Yakında bilecekler! buyurdu. |