|
| 1. | Düşün rüzgarları, tozları sağa sola savuran, |
| 2. | ve (koyu bulutların) yükünü taşıyan, |
| 3. | yumuşak bir şekilde akıp giden, |
| 4. | ve (hayatın nimetlerini) (Allah´ın) buyruğu altında paylaştıran! |
| 5. | Gerçek şu ki, size vaad edilmiş olan kesinlikle doğrudur, |
| 6. | ve yargılama (Günü) mutlaka gelecektir! |
| 7. | Düşün yıldız kümeleri ile dolu gök kubbeyi! |
| 8. | Siz (ey insanlar,) neye inanılacağı konusunda derin bir ayrılık içindesiniz. |
| 9. | Bu konuda (gerçeğe) aykırı görüşleri savunan, (yalnızca) kendini aldatır! |
| 10. | Onlar yalnızca kendilerini yok ederler, o anlayamadıkları şeyler hakkında zanda bulunanlar, |
| 11. | aptallıklarıyla cehalete gömülenler; |
| 12. | (müstehzi bir şekilde,) "Ne zaman gelecekmiş Hesap Günü?" diye soranlar. |
| 13. | (O Gün,) onlar ateşle denenecekler, |
| 14. | (ve o Gün,) "Bu sınanmayı yaşayın!" (denilecek,) "O kadar ısrarla istediğiniz şey budur işte!" |
| 15. | (Ama,) Allah´a karşı sorumluluk bilinci duyanlar, kendilerini bahçeler ve pınarlar arasında bulacaklar, |
| 16. | Rablerinin bağışlayacağı her şeyden istedikleri gibi yararlanarak; (çünkü) onlar geçmişte iyi şeyler yapan (insan)lardı; |
| 17. | gecenin çok az bir kısmında uyurlardı, |
| 18. | bağışlanmak için kalplerinin derinliğinden gelerek yalvarırlardı; |
| 19. | ve sahip oldukları her şeyden, (yardım) isteyenlere ve sıkıntı içinde bulunanlara bir pay (ayırırlardı). |
| 20. | Yeryüzünde içlerinde hiçbir şüphe duymadan inananlar(ın görebileceği, Allah´ın varlığının) işaretleri vardır, |
| 21. | tıpkı kendi kişiliğiniz üzerinde de (O´nun işaretleri bulunduğu) gibi. (Bunları) görmüyor musunuz? |
| 22. | (Yeryüzündeki) azığınızın ve (ölümden sonraki hayatınız için) vaad edilen her şeyin (kaynağı) göktedir; |
| 23. | yerin ve göğün Rabbine andolsun ki bu (ölümden sonraki hayat) gerçektir; konuşma (yeteneği)ne sahip olmanız kadar gerçek! |
| 24. | İbrahim´in seçkin konukları ile ilgili kıssayı hiç duydun mu? |
| 25. | O (semavi elçi)ler İbrahim´e gelip ona selam verdiklerinde, "(Size de) selam olsun!" demişti; (ve kendi kendine,) "Bunlar, yabancı kimseler!" (diye düşünmüştü.) |
| 26. | Sonra sessizce evine dönerek semiz bir (kızartılmış) buzağı getirmiş, |
| 27. | ve "Yemez misiniz?" diye önlerine koymuştu. |
| 28. | (İbrahim, misafirlerin yemediklerini görünce,) onlardan endişeye kapıldı; (ama) onlar: "Korkma!" dediler ve derin bilgi ile donatılan bir erkek çocuk (sahibi olacağı) müjdesini verdiler. |
| 29. | Bunun üzerine karısı çığlık atarak (misafirlerin) yanına geldi ve (şaşkınlık içinde) yüzüne vurarak feryad etti: "(Benim gibi) kısır bir kocakarıdan mı!" |
| 30. | Onlar: "Rabbin böyle buyurdu; ve şüphesiz yalnız O´dur hikmet sahibi olan, her şeyi bilen!" dediler. |
| 31. | (İbrahim,) "Peki" dedi, "(başka) ne görüyorsunuz, ey (semavi) elçiler?" |
| 32. | Onlar, "Bak" dediler, "biz günaha batmış bir topluma gönderildik, |
| 33. | ki onlara taş gibi sert ceza darbeleri vuralım, |
| 34. | bu şekilde kendi kişiliklerini harcamış olanlar(a ceza) için Rabbinin katında belirlenmiş olan (darbeler)". |
| 35. | Ve zaman içinde orada bulunan (bazı) müminleri (Lut´un şehrinden) çıkardık; |
| 36. | çünkü bir (tek) hane dışında orada Bize teslim olan hiç kimse görmedik. |
| 37. | Ve böylece (bütün zalimleri bekleyen) şiddetli azaptan korkanlar için orada bir işaret, bir mesaj bıraktık. |
| 38. | Musa (ile Firavun kıssasın)da da (aynı mesajı verdik; çünkü) Biz o´nu Firavun´a açık bir otorite ile göndermiştik, |
| 39. | o zaman (Firavun) kudretinden (dolayı böbürlenerek) karşı koymuştu ve "(Bu Musa) bir büyücü veya bir delidir!" demişti; |
| 40. | ve Biz onu ve adamlarını yakalayıp hepsini denize atmıştık, (bütün bu olup bitenler için) suçlanması gereken, (Firavun´dan başkası değildi,) yalnız o idi (tek suçlu). |
| 41. | Ve; canlıları yok eden kasırgayı üzerlerine saldığımız ´Ad (kavminin başına gelenlerde) de (aynı mesajı bulursunuz), |
| 42. | (bu kasırga) geçtiği yerde hiçbir şey bırakmadı ve (her şeyi) çürümüş kemiklere benzetti. |
| 43. | Semud (kavminin kıssasın)da da (aynı mesaj vardır), ki Biz onlara: "Kısa bir süre sefanızı sürün bakalım!" demiştik, |
| 44. | (çünkü) Rablerinin buyruğuna baş kaldırmışlardı; bunun üzerine, (ümitsizce) bakınıp dururlarken bir ceza şimşeği onları yakalamıştı, |
| 45. | çünkü yerlerinden kalkacak durumda bile değillerdi ve kendilerini savunamazlardı. |
| 46. | Daha önce Nuh kavmini (de böylece yok etmiştik). Çünkü onlar yoldan çıkmış bir toplum idi. |
| 47. | Evreni (yaratıcı) güc(ümüz) ile inşa eden Biziz; ve şüphesiz Biziz onu istikrarlı bir şekilde genişleten. |
| 48. | Biz yeri genişçe yaydık ve onu pek de güzel düzenledik! |
| 49. | Ve her şeyin karşıtını yarattık, ki (Allah´ın Tek olduğunu) anlayabilesiniz. |
| 50. | Böylece, (ey Muhammed, onlara söyle:) "(Sahte ve kötü olan her şeyden) Allah´a sığının! Gerçek şu ki ben, O´nun tarafından görevlendirilmiş açık bir uyarıcıyım! |
| 51. | Allah´ın yanısıra başka hiçbir şeye ilahlık yakıştırmayın. Şüphesiz ben, O´nun tarafından görevlendirilmiş açık bir uyarıcıyım!" |
| 52. | İşte böyle, kendilerinden önce yaşamış olanlara da hangi elçi geldiyse, mutlaka, "(O) bir göz boyayıcı(dır), yahut bir deli!" dediler. |
| 53. | Onlar bu (düşünce tarzı)nı birbirlerine miras olarak mı aktarmışlar? Hayır, onlar azgınca bir küstahlığa kapılmış bir topluluktur! |
| 54. | O halde, onlardan yüz çevir, (bu durumda) senin bir suçun olmaz; |
| 55. | ama yine de (kulak veren herkese) hatırlatmaya devam et! Çünkü bu hatırlatmalar müminlere fayda sağlar. |
| 56. | Ve (onlara söyle!) Görünmez varlıkları ve insanları yalnızca (Beni tanımaları ve) Bana kulluk etmeleri için yarattım. |
| 57. | (Ama dikkat edin,) Ben onlardan ne bir rızık istiyorum ne de Beni gözetip beslemelerini. |
| 58. | çünkü bizzat Allah bütün rızıkları verendir, her türlü kudretin Sahibidir, baki olandır! |
| 59. | Gerçek şu ki, zulüm işleyenler, (geçmişteki) arkadaşları gibi (kötülükten) paylarını alacaklardır. Öyleyse (akibetlerini) çabuklaştırmayı benden istemesinler! |
| 60. | Hakikati inkara şartlanmış olanların vay haline; haber verilen Günde (başlarına gelecekler için vay haline onların!) |