|
| 1. | - Nûn. Kalem ve ehl-i kalemin satırlara dizdikleri ve dizecekleri şeyler hakkı için: |
| 2. | Rabbinin lütfuyla, deli değilsin. |
| 3. | Hem senin ecrin, mükâfatın hiç kesilmez! |
| 4. | Ve sen pek yüksek bir ahlâk üzerindesin! |
| 5. | Yakında göreceksin, onlar da görecekler. |
| 6. | Hanginizde imiş o dertler, o delilikler. |
| 7. | Senin Rabbin şüphesiz pek iyi bilir. Allah yolundan sapanlar kimdir ve O’nun yolunu tutanlar kimdir. |
| 8. | O halde, hakkı yalan sayanların, sözlerine sakın uyma. |
| 9. | İsterler ki sen gevşeyesin de, böylece kendileri de yumuşasınlar. |
| 10. | (10-16) Sakın uyma: Servet ve hanedan sahibi diye, o bol bol yemin eden, değersiz adama! O gammaz, söz gezdiren, hayrın önünü kesene, o saldırgana, günaha dadanmışa! Şerefsiz, kaba, hem de soysuz olana! Kendisine âyetlerimiz okunduğunda "Bu eski insanların masalları!" diyene, yakında onun burnunu dağlayıp damga basarız. |
| 11. | (10-16) Sakın uyma: Servet ve hanedan sahibi diye, o bol bol yemin eden, değersiz adama! O gammaz, söz gezdiren, hayrın önünü kesene, o saldırgana, günaha dadanmışa! Şerefsiz, kaba, hem de soysuz olana! Kendisine âyetlerimiz okunduğunda "Bu eski insanların masalları!" diyene, yakında onun burnunu dağlayıp damga basarız. |
| 12. | (10-16) Sakın uyma: Servet ve hanedan sahibi diye, o bol bol yemin eden, değersiz adama! O gammaz, söz gezdiren, hayrın önünü kesene, o saldırgana, günaha dadanmışa! Şerefsiz, kaba, hem de soysuz olana! Kendisine âyetlerimiz okunduğunda "Bu eski insanların masalları!" diyene, yakında onun burnunu dağlayıp damga basarız. |
| 13. | (10-16) Sakın uyma: Servet ve hanedan sahibi diye, o bol bol yemin eden, değersiz adama! O gammaz, söz gezdiren, hayrın önünü kesene, o saldırgana, günaha dadanmışa! Şerefsiz, kaba, hem de soysuz olana! Kendisine âyetlerimiz okunduğunda "Bu eski insanların masalları!" diyene, yakında onun burnunu dağlayıp damga basarız. |
| 14. | (10-16) Sakın uyma: Servet ve hanedan sahibi diye, o bol bol yemin eden, değersiz adama! O gammaz, söz gezdiren, hayrın önünü kesene, o saldırgana, günaha dadanmışa! Şerefsiz, kaba, hem de soysuz olana! Kendisine âyetlerimiz okunduğunda "Bu eski insanların masalları!" diyene, yakında onun burnunu dağlayıp damga basarız. |
| 15. | (10-16) Sakın uyma: Servet ve hanedan sahibi diye, o bol bol yemin eden, değersiz adama! O gammaz, söz gezdiren, hayrın önünü kesene, o saldırgana, günaha dadanmışa! Şerefsiz, kaba, hem de soysuz olana! Kendisine âyetlerimiz okunduğunda "Bu eski insanların masalları!" diyene, yakında onun burnunu dağlayıp damga basarız. |
| 16. | (10-16) Sakın uyma: Servet ve hanedan sahibi diye, o bol bol yemin eden, değersiz adama! O gammaz, söz gezdiren, hayrın önünü kesene, o saldırgana, günaha dadanmışa! Şerefsiz, kaba, hem de soysuz olana! Kendisine âyetlerimiz okunduğunda "Bu eski insanların masalları!" diyene, yakında onun burnunu dağlayıp damga basarız. |
| 17. | (17-18) Biz tıpkı o bahçe sahiplerini sınadığımız gibi, bunları da sınadık. Onlar sabah erken mahsulü devşireceklerini yeminle pekiştirip kesin söylemiş, (inşaallah dememiş), Allah’ın iznine bağlamamışlardı. Ayrıca fakirlerin payını düşünmemişlerdi. |
| 18. | (17-18) Biz tıpkı o bahçe sahiplerini sınadığımız gibi, bunları da sınadık. Onlar sabah erken mahsulü devşireceklerini yeminle pekiştirip kesin söylemiş, (inşaallah dememiş), Allah’ın iznine bağlamamışlardı. Ayrıca fakirlerin payını düşünmemişlerdi. |
| 19. | (19-20) Fakat onlar henüz uykuda iken, Rabbin tarafından gönderilen bir afet bahçeyi kapladı. Bahçe sabahleyin siyah kül haline geliverdi. |
| 20. | (19-20) Fakat onlar henüz uykuda iken, Rabbin tarafından gönderilen bir afet bahçeyi kapladı. Bahçe sabahleyin siyah kül haline geliverdi. |
| 21. | (21-22) Onlar ise olup bitenden habersiz, neşeli neşeli birbirlerine seslendiler: "Haydi, mâdem devşireceksiniz, çabuk ekininizin başına!" |
| 22. | (21-22) Onlar ise olup bitenden habersiz, neşeli neşeli birbirlerine seslendiler: "Haydi, mâdem devşireceksiniz, çabuk ekininizin başına!" |
| 23. | (23-24) Hemen yola koyuldular. Bir taraftan da aralarında şöyle fiskos ediyorlardı: "Sakın, bugün yanımıza fakir fukara gelmesin, onların bahçeye girmelerine hiç imkân vermeyin!" |
| 24. | (23-24) Hemen yola koyuldular. Bir taraftan da aralarında şöyle fiskos ediyorlardı: "Sakın, bugün yanımıza fakir fukara gelmesin, onların bahçeye girmelerine hiç imkân vermeyin!" |
| 25. | Yoksulları engelleme azmi içinde ilerlediler. |
| 26. | Bahçeyi görünce, apışıp kaldılar. "Galiba yolu şaşırdık, yanlış yere geldik!" dediler. |
| 27. | Çok geçmeden işi anlayınca: "Hayır! dediler, Doğrusu felakete uğramışız!" |
| 28. | En makul olanları ise: "Ben size Allah’ı zikretmenizi söylememiş miydim!" dedi. |
| 29. | (29-30) Bunun üzerine "Sübhansın ya Rabbenâ, her türlü noksandan uzaksın! Doğrusu biz kendimize zulmetmişiz!" deyip, birbirlerini kınamaya başladılar. |
| 30. | (29-30) Bunun üzerine "Sübhansın ya Rabbenâ, her türlü noksandan uzaksın! Doğrusu biz kendimize zulmetmişiz!" deyip, birbirlerini kınamaya başladılar. |
| 31. | "Yazıklar olsun bize, ne azgın kimselermişiz!" |
| 32. | Olur ki Rabbimiz bize onun yerine daha hayırlısını verir. Biz Rabbimizin rahmetini arzu ediyor, O’na dönüyoruz." |
| 33. | Azap böyledir işte! Âhiretteki azap ise daha müthiştir. Keşke bunu bir bilselerdi! |
| 34. | Allah’ı sayan, haramlardan sakınan müttakilere ise Rab’leri nezdinde naîm cennetleri vardır. |
| 35. | Biz hiç, Allah’a itaat ve teslimiyet gösterenleri suçlu kâfirlerle bir tutar mıyız? |
| 36. | Neyiniz var, nasıl olur da böyle bir şey iddia edebilirsiniz? Ne biçim hüküm veriyorsunuz öyle? |
| 37. | Yoksa size ait bir kitap var da bu kabîl bilgileri oradan mı okuyorsunuz? |
| 38. | Onda "Siz neyi tercih ederseniz size verilir." diye bir bilgi mi buluyorsunuz? |
| 39. | Yoksa "Neye hükmederseniz o yerine getirilir." diye, kıyamete kadar geçerli olacak size yeminle verilmiş sözümüz mü var? |
| 40. | Sor bakalım onlara: "Böylesi bir iddiayı savunacak kimse var mı aralarında? |
| 41. | Yoksa güvendikleri şerikleri mi var?" iddialarında tutarlı iseler getirsinler de görelim o ortakları! |
| 42. | O gün işler son derece güçleşir, paçalar tutuşur. Bütün insanlar secdeye dâvet edilir, fakat kâfirler secde edemezler. |
| 43. | Gözleri yerde, kendilerini zillet kaplamıştır. Halbuki dünyada bedenleri sağlam, âzaları salim iken de secdeye dâvet edilirler, ama bunu yapmazlardı. |
| 44. | (44-45) O halde sen bu şerefli sözü, Kur’ân’ı yalan sayanı Bana bırak! Biz onları, bilmedikleri, farkına varmadıkları bir yerden, yavaş yavaş azaba yaklaştırırız. Ben onlara mühlet veriyorum! Doğrusu Ben’im düzenim, pek sağlamdır. |
| 45. | (44-45) O halde sen bu şerefli sözü, Kur’ân’ı yalan sayanı Bana bırak! Biz onları, bilmedikleri, farkına varmadıkları bir yerden, yavaş yavaş azaba yaklaştırırız. Ben onlara mühlet veriyorum! Doğrusu Ben’im düzenim, pek sağlamdır. |
| 46. | Yoksa sen onlardan bu risalet hizmetinden ötürü bir ücret istiyorsun da onlar cereme ödemekten ezilmişler mi? |
| 47. | Yoksa gayb kitabı yanlarında da, onlar oradan mı yazıp duruyorlar? |
| 48. | Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle ve balığın yoldaşı olan zat gibi olma! Hani o dertli dertli Rabbine yalvarmıştı: |
| 49. | Şayet Rabbinden gelen bir lütuf onun imdadına yetişmeseydi, kınanmaya müstahak bir vaziyette, deniz tarafından karaya atılırdı! |
| 50. | Ama Rabbi, kendisini seçti de onu en iyi, en has kullarından kıldı. |
| 51. | O kâfirler Zikri (Kur’ân’ı) işittikleri zaman, hırslarından neredeyse seni bakışlarıyla kaydıracak, âdeta gözleriyle yiyecekler! Hâlâ da: "o, delinin teki!" derler. |
| 52. | Delilik nerede, o nerede? Kur’ân’ın hiç delilikle ilgisi mi olur? Kur’ân olsa olsa, sadece bütün insanlara bir derstir. |