|
| 1. | Yaklaştı insanlara hesapları! Ve onlar hâlâ gaflet içinde yüz çevirip durmadalar. |
| 2. | Rablerinden kendilerine ulaşan, söze bürünmüş her yeni öğüt ve hatırlatmayı ancak eğlenerek dinliyorlar. |
| 3. | Kalpleri hep oyun ve oyalanmada. O zulüm sergileyenler, şu yolda bir fısıldaşmayı iyice koyulaştırdılar: "Bu adam, sizin gibi bir insandan başkası değil. Gözünüz baka baka büyüye mi gidiyorsunuz!" |
| 4. | Dedi: "Rabbim, gökteki sözü de yerdeki sözü de bilir. O, herşeyi duyan, her şeyi bilendir!" |
| 5. | Şöyle de dediler: "Saçma sapan rüyalar bunlar! Belki de uydurduğu bir yalandır. Belki de bir şairdir o. Hadi bir mucize getirsin bize, öncekilere gönderildiği gibi..." |
| 6. | Onlardan önce yere batırdığımız hiçbir yurt ve uygarlık iman etmemiştir. Onlar mı iman edecekler!... |
| 7. | Senden önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz erler gönderdik. Hadi, sorun zikir/Kur´an ehline, eğer bilmiyorsanız... |
| 8. | Biz onları yemek yemez bir ceset olarak yaratmadık. Onlar sonsuza dek kalıcı da değillerdi. |
| 9. | Sonra onlara verilen söze sadık kaldık da onları ve dilediklerimizi kurtardık. Ve israfa saplanıp haddi aşanları helâk ettik. |
| 10. | Yemin olsun, size bir Kitap gönderdik ki, öğüt ve uyarınız/zikriniz/şerefiniz yalnız ondadır. Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız? |
| 11. | Zulmetmiş nice kenti/medeniyeti biz kırıp geçirdik ve arkalarından başka bir topluluk oluşturduk. |
| 12. | Şiddetimizi hissettiklerinde hiç vakit geçirmeksizin oradan dört nala kaçıyorlardı. |
| 13. | Kaçmayın, içinde servet şımarıklığına düştüğünüz yere, meskenlerinize dönün ki, hesaba çekilebilesiniz. |
| 14. | Dediler: "Eyvah bize! Biz gerçekten zalimlermişiz." |
| 15. | Bu davaları sürüp giderken biz onları kökten biçiverdik, sönüp silindiler. |
| 16. | Biz, gökleri de yeri de bunlar arasındakileri de eğlenip eğlendirelim diye yaratmadık. |
| 17. | Eğer bir eğlence edinmek isteseydik onu kendi katımızdan edinirdik. Ama böyle yapanlar değildik/yapsaydık öyle yapardık. |
| 18. | Hayır, biz hakkı, bâtılın üzerine fırlatırız da o, onun beynini parçalar. Bir de bakarsın o yok olup gitmiştir. Yakıştırdığınız niteliklerden ötürü yazıklar olsun size! |
| 19. | Göklerde ve yerde kim varsa O´na aittir. Ve O´nun katındakiler, O´na ibadet etmekten ne çekinirler ne de yorulurlar. |
| 20. | Gece ve gündüz tespih ederler, bıkıp usanmazlar. |
| 21. | Yoksa yerden bazı ilahlar edindiler de topraktan çıkarıp diriltme işini onlar mı yapacak? |
| 22. | Eğer, yerde gökte Allah´tan başka tanrılar olsaydı, o ikisi de mutlaka fesada uğrardı. Arşın Rabbi o Allah, onların nitelendirmelerinden yücedir, uzaktır. |
| 23. | O, yaptığından hesaba çekilmez ama onlar hesaba çekilirler. |
| 24. | Yoksa O´nun dışında bazı ilahlar mı edindiler? De ki: "Susturucu delilinizi getirin! Benimle beraber olanların da benden öncekilerin de Zikir´i budur. Ne yazık ki onların çokları hakkı bilmezler; bu yüzden de yüz çevirirler." |
| 25. | Senden önce hiçbir resul göndermedik ki ona şöyle vahyetmiş olmayalım: "Gerçek şu: İlah yok benden başka, artık bana kulluk/ibadet edin." |
| 26. | "Rahman çocuk edindi" dediler. Hâşâ, bundan arınmıştır O! Onlar, lütuflandırılmış kullardır. |
| 27. | Onlar O´nun sözünün önüne geçmezler; onlar yalnız O´nun emriyle iş yaparlar. |
| 28. | O, onların önlerindekini de arkalarındakini de bilir. Onlar, O´nun hoşnutluk verdiklerinden başkasına da şefaat etmezler. Ve onlar O´nun korkusundan titrerler. |
| 29. | İçlerinden her kim, "Ben O´nun dışında bir ilahım" derse böylesini cehennemle cezalandırırız. Zalimleri işte böyle cezalandırırız biz. |
| 30. | O küfre sapanlar görmediler mi ki gökler ve yer bitişik idi, biz onları ayırdık. Her canlı şeyi sudan oluşturduk. Hâlâ iman etmeyecekler mi? |
| 31. | Yerküreye, onları çalkalamasın diye bir takım dağlar diktik. Ve orada geniş geniş yollar açtık ki, doğru gidebilsinler. |
| 32. | Göğü, korunmuş bir tavan yaptık. Ama onlar göğün ayetlerinden hâlâ yüz çeviriyorlar. |
| 33. | O odur ki, geceyi, gündüzü, Güneş´i ve Ay´ı yarattı. Her biri bir yörüngede yüzmektedir. |
| 34. | Senden önce hiçbir insana ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar ölümsüz mü olacaklar?" |
| 35. | Her canlı, ölümü tadacaktır. Biz bir imtihan olarak sizi şer ile de hayır ile de deniyoruz. Sonunda bize döndürüleceksiniz. |
| 36. | O küfredenler seni gördüklerinde, seni şu şekilde alaya almaktan başka birşey yapmazlar: "İlahlarınızı diline dolayan bu mu?" Ama Rahman´ın zikrini/Kur´an´ı bizzat onlar örtüp inkâr ediyorlar. |
| 37. | İnsan, aceleden yaratılmıştır. Ayetlerimi size göstereceğim. Benden acele istemeyin! |
| 38. | Diyorlar ki: "Eğer doğru sözlüler iseniz bu vaat ne zaman?" |
| 39. | O inkâr edenler, ne yüzlerinden ne sırtlarından azabı uzak tutamayacakları ve hiçbir yardım da göremeyecekleri zamanı bir bilselerdi! |
| 40. | Doğrusu şu ki, o onlara ansızın gelecek de onları şaşkınlıktan donduracak. Artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek ne de yüzlerine bakılacak. |
| 41. | Yemin olsun, senden önceki resullerle de alay edilmiştir. Sonunda, onlarla eğlenenleri, alay konusu yaptıkları şey kuşatıverdi. |
| 42. | De ki: "Sizi gece ve gündüz Rahman´dan kim koruyabilir?" Hayır, hayır! Onlar, Rablerinin zikrinden/Kur´an´ından yüz çeviriyorlar. |
| 43. | Yoksa onların; kendilerini bize karşı siperleyecek tanrıları mı var? Ne kendilerine yardıma güç yetirebilirler ne de bizden bir dostluğa muhatap olurlar. |
| 44. | Gerçek şu ki, biz onları ve atalarını, ömür kendilerine uzun gelecek kadar nimetlendirdik. Hâlâ görmüyorlar mı ki, biz yerküreye geliyor, onu uçlarından eksiltiyoruz. Galip gelenler onlar mı? |
| 45. | De ki: "Ben sizi ancak vahiyle uyarıyorum." Ama sağırlar, uyarıldıklarında çağrıyı işitmezler ki! |
| 46. | Rabbinin azabından onlara bir esinti dokunsa, yemin olsun şöyle diyecekler: "Vay bizlere, biz zalimlermişiz!" |
| 47. | Kıyamet günü için adalet terazilerini kuracağız/adaleti terazilere koyacağız. Hiç kimseye zerre kadar zulüm edilmeyecek. Hardal tanesi kadar birşey olsa onu ortaya getiririz. Hesapçılar olarak biz yeteriz! |
| 48. | Yemin olsun, biz, Mûsa´ya ve Hârun´a hak ile bâtılı ayıran, korunanlar için bir ışık ve öğüt olan furkanı verdik. |
| 49. | O korunanlar ki, hiç görmeden Rablerinden korkarlar. Kıyamet saatinden de ürperirler onlar. |
| 50. | Bu, bereketli bir Zikir´dir ki, onu indirdik. Yoksa siz onu inkâr mı ediyorsunuz? |
| 51. | Yemin olsun, İbrahim´e daha önceden, doğruyu bulma gücünü vermiştik. Onu bilmekteydik biz. |
| 52. | Babasına ve toplumuna şöyle demişti: "Şu başına toplanıp durduğunuz heykeller de ne?" |
| 53. | Dediler: "Atalarımızı onlara kulluk/ibadet eder bulduk." |
| 54. | Dedi: "Vallahi, siz de atalarınız da açık bir sapıklık içine düşmüşsünüz." |
| 55. | Dediler: "Sen gerçeği mi getirdin yoksa oynayıp eğlenenlerden biri misin?" |
| 56. | Dedi: "Hiç de değil! Sizin Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbidir ki, onları yaratmıştır. Ben de bunlara tanıklık edenlerdenim." |
| 57. | "Allah´a yemin ederim, sırtınızı dönüp gidişinizden sonra, putlarınıza bir oyun çevireceğim." |
| 58. | Sonunda onları parça parça etti. Yalnız en büyüklerini bıraktı ki, dönüp ona başvurabilsinler. |
| 59. | Dediler: "Tanrılarımıza bunu yapan kesinlikle zalimlerdendir." |
| 60. | Dediler: "Onları diline dolayan bir genç duymuştuk. Kendisine ´İbrahim´ deniyor." |
| 61. | Dediler: "Halkın gözleri önüne getirin onu ki, açıkça görebilsinler." |
| 62. | Dediler: "Tanrılarımıza bunu sen mi yaptın, ey İbrahim?" |
| 63. | Dedi: "Hayır, ben değil. Şu büyükleri yapmıştır onu. Hadi, sorun onlara eğer konuşabiliyorlarsa!" |
| 64. | Bunun üzerine kendi benliklerine döndüler de şöyle dediler: "Siz, zalimlerin ta kendilerisiniz." |
| 65. | Sonra, yine kendi kafalarına döndürüldüler: "Vallahi, sen de bilirsin ki, bunlar konuşamazlar." |
| 66. | İbrahim dedi: "Siz, Allah´ın berisinden, size hiçbir şekilde yarar sağlamayan, zarar veremeyen şeylere mi tapıyorsunuz?" |
| 67. | "Yazıklar olsun size ve Allah´ın berisinden taptıklarınıza! Siz hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?" |
| 68. | Dediler: "Yakın bunu! Eğer birşey yapacak kişilerseniz, ilahlarınıza yardım edin." |
| 69. | Biz de şöyle dedik: "Ey ateş, İbrahim´e bir serinlik ol, bir selam ol!" |
| 70. | Ona tuzak kurmak istediler de biz onları hüsranın en beterine uğrayanlar yaptık. |
| 71. | Biz onu da Lût´u da kurtarıp içinde âlemlere bereketler sakladığımız toprağa ulaştırdık. |
| 72. | Ona İshak´ı bağışladık, ayrıca Yakub´u da hediye ettik. Hepsini hak ve barış için çalışan insanlar yaptık. |
| 73. | Onları, bizim buyruğumuzla yol alan önderler yaptık. Onlara iyilikler yapmayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik. Onlar, yalnız bize kulluk ediyorlardı. |
| 74. | Lût´a da hükümranlık ve ilim verdik. Onu, pislikler üretip duran bir kentten kurtardık. O kent halkı yoldan çıkmış kötü bir kavimdi. |
| 75. | Onu rahmetimizin içine soktuk. O, hak ve barış için çalışanlardandı. |
| 76. | Nûh´a gelince, o da daha önce bize yakarmıştı. Yakarışına cevap verdik de onu ve ailesini, o büyük sıkıntıdan kurtardık. |
| 77. | Ona, ayetlerimizi yalanlayan topluluğa karşı yardım ettik. Kötülüğün toplumuydu onlar. Hepsini birden batırıp boğduk. |
| 78. | Ve Dâvud ile Süleyman... Hani, halkın davarının yayıldığı ekinler hakkında hüküm veriyorlardı da biz hükümlerine tanıklar olmuştuk. |
| 79. | Onu Süleyman´a derhal kavrattık. Herbirine hükümdarlık ve bilgi verdik. Dâvud´a dağları boyun eğdirdik. Kuşlarla beraber tespih ediyorlardı. Yapmak isteyince yapanlarız biz. |
| 80. | Ona, sizi sizin şiddetinizden koruyacak olan zırh yapma sanatını öğrettik. Peki siz şükrediyor musunuz? |
| 81. | Ve Süleyman´a kasırgayı boyun eğdirdik. İçini bereketlerle doldurduğumuz toprağa doğru onun emriyle akıp giderdi. Her şeyi bilenleriz biz. |
| 82. | Kendisi için dalgıçlık eden, daha başka iş de yapan bazı şeytanları da onun emrine verdik. Biz onları koruyup gözetiyorduk. |
| 83. | Ve Eyyûb... Rabbine şöyle yakarmıştı: "Dert gelip çattı bana; sen, rahmet edenlerin en merhametlisisin." |
| 84. | Hemen cevap verdik ona, kendisindeki derdi kaldırdık. Tarafımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir hatırlatma olarak, ona ailesini ve beraberinde benzerlerini de verdik. |
| 85. | İsmail, İdris, Zülkifl, hepsi sabredenlerdendi. |
| 86. | Hepsini rahmetimize soktuk. Onlar hak ve barış için çalışanlardandı. |
| 87. | Ve Zünnûn. Hani kızarak gitmişti de ona asla güç yetiremeyeceğimizi/ölçüyü kendisine uygulamayacağımızı sanmıştı. Sonra, karanlıkların bağrında şöyle yakardı: "Senden başka ilah yok, tespih ederim seni. Kuşkusuz, ben zalimlerden oldum." |
| 88. | Hemen imdadına yetiştik. Gamdan kurtardık onu. İnananları işte böyle kurtarırız biz. |
| 89. | Ve Zekeriyya. Hani Rabbine yakarmıştı: "Rabbim, beni yapayalnız, bir başıma bırakma. Sen, vârislerin en hayırlısısın." |
| 90. | Kendisine hemen cevap vermiş. Yahya´yı ona hediye etmiş, karısını kendisi için doğurmaya elverişli hale getirmiştik. Onlar, hayırlarda yarışırlar, umarak ve korkarak bize yalvarırlardı. Onlar, bize ürpererek saygı gösterirlerdi. |
| 91. | Ve o, cinsiyet organını/ırzını titizlikle koruyan kadın. Onun bağrına ruhumuzdan üfledik de kendisini ve oğlunu âlemler için bir mucize yaptık. |
| 92. | İşte şu sizin ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de Rabbinimiz. O halde bana kulluk/ibadet edin. |
| 93. | İşlerini aralarında parçaladılar. Hepsi bize dönecekler. |
| 94. | Kim inanmış olarak hayra ve barışa yönelik işlerden bir şey yaparsa, onun gayretine nankörlük edilmez. Biz böylesi lehine kâtiplik ederiz. |
| 95. | Helâk ettiğimiz bir kente/medeniyete yaşamak haram edilmiştir. Onlar bir daha geri dönemezler. |
| 96. | Ye´cûc ve Me´cûc´ün önü açıldığı zaman onlar, her tepeden akın ederler. |
| 97. | Hak olan vaat yaklaşmıştır. İnkâr edenlerin gözleri birden donup kalmıştır. "Vay başımıza! Biz bundan gafil bulunuyorduk. Hayır, biz zalimlerdik." derler. |
| 98. | Siz ve Allah´ın berisinden, kulluk/kölelik ettikleriniz, cehennem odunusunuz. Hepiniz oraya gireceksiniz. |
| 99. | Eğer onlar ilah olsalardı, oraya girmezlerdi. Oysaki, hepsi orada sürekli kalacaklardır. |
| 100. | Onlar için orada derin bir iç çekiş var. Ve onlar orada hiçbir şey işitmezler. |
| 101. | Tarafımızdan kendilerine güzellik hazırlananlara gelince, bunlar cehennemden uzaklaştırılmışlardır. |
| 102. | Onun uğultusunu duymazlar. Onlar, gönüllerinin istediği şeyler içinde sürekli yaşayacaklardır. |
| 103. | O en büyük korku onları tasalandırmaz. Melekler onları şöyle karşılarlar: "Bu size o vaat edilen gününüzdür!" |
| 104. | Gün olur göğü, yazı tomarlarını dürer gibi düreriz. İlk yaratılışta başladığımız gibi onu baştan yaparız. Üzerimizde bir vaat olarak biz bunu mutlaka yapacağız. |
| 105. | Yemin olsun, zikirden sonra Zebur´da şunu yazmıştık: Yeryüzüne benim iyilik ve barış seven kullarım vâris olacaktır. |
| 106. | Kuşkusuz, bunda, kulluk eden bir topluluk için kesin bir tebliğ vardır. |
| 107. | Ve biz seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik. |
| 108. | De ki: "Bana şu vahyediliyor: "Tanrınız ancak bir tek tanrıdır. Peki, siz, müslümanlar/Allah´a teslim olanlar mısınız?" |
| 109. | Eğer yüz çevirirlerse de ki: "Hepinize aynı şekilde, aynı düzeyde açıkladım. Artık bilmiyorum, tehdit edildiğiniz şey yakın mıdır, uzak mıdır?" |
| 110. | Kuşkusuz O, sözün açığa vurulanını da bilir; saklamakta olduklarınızı da bilir. |
| 111. | Bilmiyorum, belki de o, sizin için bir fitnedir. Belirli bir süreye kadar bir nimetlendirmedir. |
| 112. | Resul şöyle yakardı: "Rabbim, hak ile hükmet! Bizim Rabbimiz Rahman´dır. Sizin nitelendirmelerinize karşı yardımına başvurulandır, Müsteân´dır." |